13 Ocak 2014 Pazartesi

YEDİ GÖLLER - 17 Kasım



Yedi Göllerde Sonbahar
Pazar sabahı kahvaltının ardından Ilgaz'a veda edip Yedi Göller'e doğru koyuluyoruz yola. Sonbaharın sonu ama güneşli bir pazar günü. Gerede'de kısa bir alış veriş, ve kahve molası veriyoruz önce. Nevaleler tamam olunca, yolcu yolunda gerek deyip devam ediyoruz.
 

Yedi Göller yolu sonbahar renkleri ve güneşin ışıltısıyla adeta bir alev gibi.. Sarıdan kırmızıya doğru her renk var. Kıvrıla büküle giderken aniden bir dere çıkıyor karşınıza ışıl ışıl. Manzara muhteşem ama yol biraz tehlikeli dikkatli sürmek gerekiyor yani.

Yedi Göller adını milli park içinde bulunan yedi gölden alıyor. Bu göller Büyükgöl, Seringöl, Deringöl, Nazlıgöl, Küçükgöl, İncegöl ve Sazlıgöl. 



Öğle saatlerinde varıyoruz göller bölgesine. Fotoğraf çekmeye doyamıyoruz. Aslında bir iki hafta önce yani Eylül sonu gibi gelmek gerekiyormuş buraya. O zaman daha muhteşem olacağını düşünüyorum. Grup içinden bir arkadaşımız iki hafta önce gelmiş o zaman daha güzeldi diyor. Hatta onlar hafta sonu burada kamp yapmışlar. Yani Milli Park içinde kamp yapmak da mümkün. 2014 planları arasına aldım ''önümüzdeki sonbahar daha erken geline ve Yedi Göller'de kamp yapıla''.

Fotoğraf çekmekten yürüyemediğimiz için ancak kısa bir yürüyüş yapabiliyoruz parkta. Dilek Çeşmesi'nden su içip dilekte bulunmayı da ihmal etmiyoruz elbet. Hatta ister inanın ister inanmayın daha tepeden inmeden dileklerimden birisi oluveriyor hemencecik. 




Ardından piknik bölgesine mangal yapanlardan mangal ödünç alarak hemen Gerede'den aldığımız sucuklarla küçük bir parti yapıyoruz kendimize. Bu kadar sucukla parti mi olur diyeceksiniz ama fotoğrafta bu kadar az sucuk olmasının tek sebebi, karnımız doyduktan sonra fotoğraf çekmenin aklıma gelmiş olması. Yoksa sucuklarımız arttı da parktaki bekçiye bile ikram ettik.

Hoş bir hafta sonunun ardından erken saatlerde varıyoruz evimize. 





8 Ocak 2014 Çarşamba

ILGAZ 16 Kasım





Rota ile ikinci Ilgaz gezim. ilki sanıyorum bundan yaklaşık 3 yıl kadar õnceydi. O zaman karlı bir kış günüydü, bu kez sonbaharın sonu. Ilgaz ve Yedi Göller diye çıktık yola, İsteyen tırmanış yapacak, isteyen termal suyun tadını çıkartacak bu hafta sonu.

Cuma akşamı saat 21.30 gibi İstanbul'dan başlayan yolculuğumuz sabahın ilk saatlerinde 05.00 civarı Kurşunlu Termal otelde son buluyor. Otelden torpilimiz olduğu için hemen alıyoruz odalarımızı böylece biraz dinlenip güne zinde başlama şansımız olacak. 

Acaba sabah kalkıp Ilgaz Küçük Hacet'e tırmansam mı diye düşünürken tembel yanım ağır basıyor. Sabah güzel bir bir kahvaltının ardından benim gibi tembelliği seçenlerle Çavundur Köyü'ne yürümeye karar veriyoruz. 

Daha otelden çıkar çıkmaz yüzümüze çarpan buz gibi serin havayla kendimize geliyoruz. O sırada şehirler arası bir tren geçiyor düdüğüyle bizi selamlayarak.



Yaklaşık yarım saatlik bir yürüyüşün ardından varıyoruz Çavundur Köyü'ne. Köyün hemen girişinde İstiklal Caddesi çekiyor dikkatimi. Her yerin olduğu gibi buranın da bir istiklal caddesi var yani.
 
 
Suyun bol olmasından olsa gerek çeşmeleri de bol Çavundur Köyü'nün. 100 - 200 metrede bir çeşme çıkıyor karşınıza.

Köyün sokaklarında dolaşırken yanık odun ve tezek kokusu geliyor burnumuza. Tam doğanın içinde olduğunu hissediyor insan. Bir çok köyde olduğu gibi Çavundur'da da hep yaşlılar kalmış köyde.
Köyevi'nde yıllardır içmediğim tarçın çayını yudumlarken köylülerle sohbet etme şansımız oluyor. 200 hane imiş Çavundur Köyü. Hatta bir ara belde bile olmuş. Ama sonradan çıkan yasa ile nüfusu az olduğu için yeniden köy olmuş. Köyün çoğu gurbetteymiş. Arpa buğday ekerek sağlıyormuş geçimini köyde kalanlar. Bir kısmı da termal otellerde çalışıyormuş tabi. 



Köyün yanında küçük bir tepe var buraya kadar geldik Ilgaz'a çıkmadık bari buraya yürüyelim diyoruz. ''Tepede bir tane yatır var, oraya kadar gidip ona da dua edin'' diyor köylüler. 


Yaklaşık bir saat sürüyor tepeye tırmanmamız. Elbette yol boyunca karşımıza çıkan meyvelerden de göz hakkımızı almayı ihmal etmiyoruz. Tepeye varıyoruz ama yatırı bulamıyoruz. Sadece doğal gaz vanaları ve kazı çalışmasına benzer bir şeyler buluyoruz. Ama biz yine de belki yatır budur diye duamızı ediyoruz.

 
Otele dönmemiz öğleden sonrayı buluyor. Hemen termal suya atıyoruz kendimizi. İnsan sıcak soda ile dolu bir havuza girmiş gibi hissediyor termal suya girince. Kükürt kokusu ilk başta biraz rahatsız ediyor insanı ama sonradan alışıyorsunuz. Kadın, erkek ve aile havuzu diye ayırmışlar havuzları. Ayrıca termal suya girmek için otelde kalmanız da şart değil, belli bir ücret karşılığı havuzları günlük de kullanabiliyorsunuz. Termalin keyfini tam olarak çıkartmanız için ben kese ve köpük masajı yaptırmanızı da öneriyorum. 
 

Kurşunlu Termal suyun faydaları: 


Kaynaktan 60 derece çıkan su havuzlara gelmeden önce 42 dereceye düşürülüyormuş. Kireçlenmeye, romatizmaya, cilt hastalıklarına, ameliyat sonrası yaraların iyileşmesine faydalıymış. Ama yine de böyle bir kaplıcaya gitmeden önce doktora danışmakta fayda var tabi.



Bunlar biz kaplıcada keyif yaparken Ilgaz Küçük Hacet tırmanışını yapan arkadaşlardan aldığım fotoğraflar. Fotoğrafları görünce içimde ufak bir pişmanlık oldu ama arkadaşlar zor bir parkur olduğunu söyleyince doğru bir karar verdiğime kanaat getirdim.





Ilgaz'a kışın gelmişseniz tırmanış ve termal dışında bir başka seçeneğiniz de kayak olabilir. 3 yıl önce geldiğim zaman kıştı ve bolca kar vardı. Ben de tırmanış yapmamış kayak yapmayı denemiştim. Yok ben kayak yapmam derseniz oteller bölgesinde sıcak şarap yada salep ile keyf de yapabilirsiniz.