4 Mart 2014 Salı

MEKKE 29 Ocak - 5 Şubat 2014


Medine'de sabah kahvaltının ardından hazırlıklar başlıyor. Valizler toplanıyor, ihramlar giyiliyor kutsal yolculuğa hazırız. Saat 11'de yola çıkmayı planlıyoruz ama, önce otobüsümüz geç kalıyor ardından aramızdan birisinin eksik olduğunu fark etmemiz üzerine ancak saat 14.00 gibi üstelik iki eksikle çıkıyoruz Mekke yoluna. 


Medine'den çıktıktan  yaklaşık 15 dakika sonra Mikat sınırına geliyoruz. Mikat sınırı demek hac ve umre ibadetini yapacak olanların niyet edecekleri yerler demek. Umreye niyet ederken önce 2 rekat namaz kılınıyor, ardından da niyet ederek telbiye getiriliyor.




Biz de namazlarımızı kılıp hocamız ile birlikte niyet ediyoruz. Artık ihramlıyız. İhramla birlikte normal yaşantınızın içinde olan bir takım şeyleri kendinize haram kılıyorsunuz ve bu süre zarfında bunları yapmıyorsunuz. İhramlı olmak hiç de kolay değil yani. 
 

Hicret yolunu takip ederek yol alıyoruz Mekke'ye doğru. Yol boyunca sağlı sollu çöl manzarası yer alıyor. Ara ara deve kervanları çıkıyor karşımıza. Mekke'ye yaklaştıkça içimizdeki heyecan artıyor. Yaklaşık 6 saat sonra, akşam 8 gibi varıyoruz Mekke'deki otelimize.



KABE'Yİ İLK GÖRÜNCE YAPILAN DUALAR KABUL OLURMUŞ

Hemen odalara yerleşip hızlıca bir şeyler yedikten sonra doğruca Mescidi Haram'ın yolunu tutuyoruz. Gece saat 11 ama Mescidi Haram'da zaman diye bir kavram yok. Hac mevsimi olmamasına rağmen her yer çok kalabalık sanki gündüzün herhangi bir saati gibi. Umre Hocamız ''ben size bakın deyinceye kadar bakmayın, başınız önde yürüyün, ben söyleyince bakın ve dua edin, çünkü Kabe'yi ilk görünce yapılan dualar kabul olur'' diyor. 
 
Başımız önde nefeslerimizi tutarak ilerliyoruz Kabe'ye doğru. Her adımda kalp çarpıntım biraz daha artıyor. Sanki gümbürtüsünü herkes duyuyor gibi geliyor bana. Nihayet '' tamam bakın'' diyor hocamız. Ve işte o kutsal yapı Beytullah tam karşımda, sanki kalbim duracak gibi. Tuhaf, tarifi mümkün olmayan bir his içerisinde, gözlerimi Kabe'den alamadan dualar dökülüyor dilimden. Duanın ardından Kabe'nin etrafında tavafa başlıyoruz. Kabe'nin etrafında her bir tura şavt deniyor ve 7 şavt bir tavaf yapıyor. 

Tavafı tamamladıktan sonra 2 rekat Tavaf namazı kılarak Safa ve Merve'nın yolunu tutuyoruz. 


Burada da Safa ve Merve arasında 7 kez gidip gelmek gerekiyor. Buna Sa'y deniyor. Sa'y Safa'dan başlayıp Merve'de son buluyor. Sa'y'ın  sonunda  Merve'de duamızı yaptıktan sonra Umre'mizi tamamlamış oluyoruz ama ihramdan çıkmak için kadınların saçlarından küçük bir tutam kesmeleri erkeklerin ise traş olmaları gerekiyor.


Kabe'nin insanı kendine çeken tuhaf bir enerjisi var. İnsan hep onun etrafında, yakınında  olmak istiyor. Zaten öyle olmasa sanırım bunca insan burada bulunmazdı.

Medine ne kadar düz ve havası hoş bir şehirse Mekke aksine tepeler üzerine kurulu Şubat başına rağmen oldukça sıcak bir şehir. Gerçi tepeleri ancak Mescidi Haram'ı saran otellerin arka tarafına geçince görebiliyorsunuz. Bu arada bu fotoğrafta da gördüğünüz gibi Zemzem Tower Mekke'nin bir çok yerinden görünüyor.

 
Bu yolculuğa çıkmadan önce okuduğum kitaplarda gördüğüm resimlere göre eski Mekke şehri Kabe'nin etrafında küçük bir bölgeymiş. Bugün Kabe'nin etrafında eskiye ait hiç bir şey yok, yıkıp yerine gökdelen oteller yapmışlar. Hala da şehrin dışında iş makineleri çalışmaya dağları yerle bir etmeye devam ediyor.


ECYAD KALESİ YERİNE ZEMZEM TOWER
Bugün Kabe'yi bile gölgede bırakan ZemZem Tower'ın yerinde bir zamanlar Ecyad Kalesi varmış. Osmanlı döneminde Kabe'yi asi kabilelere karşı savunmak amacı ile yapılmış imiş bu kale. Suudi Krallığı 2002 yılında Ecyad Kalesini yıkıp yerine ZemZem Tower'ı kondurmuş. ZemZem Tower'ın hemen yanında Hilton Oteli yer alıyor. Burası da
Hz. Muhammed'in en yakınında yer alan
Hz. Hatice'den sonra ilk müslüman olan
Hz. Ebu Bekir'in eviymiş o dönemde. Bunları görünce içi burkuluyor insanın, yüreği acıyor. Eskiye ait bir tek Kabe kalmış yerinde ona da müdahaleye cesaret edememişler sanıyorum.

KABE'NİN İNSANI ÇEKEN TUHAF BİR ENERJİSİ VAR

Mekke'de insan vaktin büyük bir kısmını ibadet ile geçiriyor. Gerçi buraya geliş amacımız da o zaten. Günün hangi saatinde gelirseniz gelin burası hep kalabalık. Her milletten insan aynı duygu seli içinde yörüngeye girmiş akıyor akıyor. Tavaf insana inanılmaz bir haz veriyor. Hep Kabe'ye yaklaşmak, dokunmak, dua etmek istiyorsunuz. İşte tam o an onca kalabalığa rağmen önünüz açılıyor ve Kabe'ye doğru çekiliyorsunuz. Bir kere dokundunuz mu ayrılmak istemiyorsunuz.


MEKKE'DE  ''CUMA'' AYRI BİR GÜZEL
Kahvaltının ardında doğruca Mescid-i Haram'ın yolunu tutuyoruz. Saat daha 10 bile değil ama cami tıklım tıklım. Cuma burada resmi tatil olduğu için civar yerlerden de Cuma Namazı için Mesci-i Haram'a geliyorlarmış. Mescid-i Haram'da yapılan ibadetlerin sevabı bire yüz binmiş. İslamiyete göre üç mescidte ibadet etmek makbulmüş. Bunlar sırayla Mescid-i Haram, Mescid-i Nebevi ve Mescid-i Aksa imiş.



Mekke'de 5. günümüzde öğleden sonra Kabe'den biraz uzaklaşıp islamiyete ve peygamberimizin hayatına dair birkaç yeri ziyaret ediyoruz. İlk durağımız Hz. Muhammed'i müşriklerden gizleyen Sevr Mağarası'nın bulunduğu Sevr Dağı. 
Hz. Muhammed Mekke'den Medine'ye hicreti sırasında Hz. Ebu Bekir ile bu mağarada gizlenmiş. Kureyş müşrikleri peşlerinden mağaranın girişine kadar gelmişler. Ancak bu sırada mağaranın ağzına bir örümcek ağ örmüş, hemen yanı başında ise yumurtaları ile birlikte iki güvercin yuvada oturmaktaymış. Bunun üzerine müşrikler kendilerinden önce buraya kimsenin gelmemiş olduğunu düşünerek oradan ayrılmışlar.


Tepeye tırmanmak yaklaşık 1.5 saat sürüyormuş. Buraya öğle saatinde tırmanmak mümkün olmayacağından biz ancak dağın eteklerinden fotoğraflamakla yetiniyoruz.

 

ARAFAT'TA AF DİLEYİN
Bir sonraki durağımız Cebelü’r-rahme (Rahmet Dağı) adıyla da bilinen Arafat. Haccın en büyük rükünlerinden vakfenin yapıldığı, edilen duaların kabul olduğu dağ.



 
Yasak meyveyi yedikleri için cennetten kovulan Adem ile Havva yıllar süren ayrılıktan sonra burada buluşur. İbrahim Peygamber Cebrail ile görüşüp haccın rükünlerini burada öğrenir. Hz. Muhammed ölümünden önce veda hutbesini son haccı sırasında Arafat'ta yapar. Tüm bunlardan olsa gerek Arafat'ın da Kabe'nin enerjisine benzer bir enerji alanı var .

Arafat'a çıkmak çok kolay çünkü dağa merdiven yapmışlar. Tepeye varınca burada Adem ile Havva'nın buluştuğu noktayı simgeleyen taşı koklamanızı tavsiye ederim. Burası da tuhaf bir şekilde aynen Uhud Dağı'ındaki mağara gibi kokuyor. Aklıma gelmişken Arafat mikat sınırı dışında bulunuyor yani isterseniz burada yeniden niyetlenip bir Umre daha yapabilirsiniz biz öyle yaptık.

Arafat'tan inip Müzdelife'nin yolunu tutuyoruz. Ancak Hac mevsimi olmadığı için buralar kapalı. Hac dönemi arefe günü Arafat'ta vakfe yapıp gün boyu af dileyip dua eden hacılar peygamberimizin de yaptığı gibi bu kez hava kararırken Müzdelifenin yolunu tutarmış. 

Hocamızın söylediğine göre her ülkenin belli bölgesi ve çadırları varmış. Hacılar kendi çadırlarında toplanır, burada sabaha kadar vakfe yaparlarmış. Bu arada vakfe, durmak beklemek demekmiş. Müzdelife'de sabahlayan hacılar topladıkları taşlarla bu kez Mina'ya gelir ve şeytanı temsil eden üç sütunu taşlarlarmış. Yine burası da kapalı olduğu için biz sadece uzaktan fotoğraflayabiliyoruz.

Şeytan taşlama Hz. İbrahim'den günümüze kadar ulaşmış bir ibadet şekli. Rivayete göre Hz. İbrahim, bir imtihan olarak Allah'ın emri ile oğlu Hz. İsmail'i kurban etmeye götürürken şeytan önlerine çıkar. Babalık sevgisini kullanarak Hz. İbrahim'i bu işten vaz geçirmeye çalışır. Başaramayınca bu kez Hz. İsmail'e musallat olur. Allah'ın emrini babasının yanlış anladığını, emre boyun eğmemesini fısıldayarak vazgeçirmeye çalışır. Hz. İsmail ona aldırış etmeyince bu kez Hz. Hacerin analığını kullanarak onu kandırmaya çalışır. O da olmaz. Hz. İbrahim şeytanı kendilerinden uzaklaştırmak için yedi tane taş atar. İşte hac mevsiminde yapılan şeytan taşlama ibadeti bu olayın hatırlanması ve yeniden yaşanması imiş.

YARADAN RABBİNİN ADIYLA OKU
Nur Dağındaki Hira Mağarasına çıkmak 45 dakika sürüyormuş. Hadi dedik ama gruptan kimseyi ikna edemeyince yine uzaktan görüntülemekle yetindik. Oku dedi Cebrail
Hz. Muhammed'e ilk vahiyede, oku yaradan rabbinin adıyla oku. Hira Mağarası Peygamberimiz Hz. Muhammed'in inzivaya çekildiği ve Kur'an'ın ilk ayetlerinin indiği yer.
Sanıyorum o yüzden olsa gerek Nur Dağı'nın da tıpkı Kabe ve Arafat gibi taa dağın eteklerine ulaşan bir enerji alanı var.

Dönüş yolunda Cenetül Mualla'yı görüyoruz. Cennetül Mualla geçmişi islamiyetten önceye dayanan Mekke mezarlığı. Burada peygamberimizin eşlerinden Hz. Hatice, dedesi Abdülmuttallip, amcası Ebu Talip ve oğullarının kabirleri de bulunuyor. Bugün Hac yada Umre yaparken hayatını kaybeden tüm müslümanlar bu mezarlığa gömülüyor. Mekkenin eski fotoğraflarında Osmanlının buradaki mezarların bir kısmına yaptığı türbeleri görmek mümkün olsa da bugün Suud Krallığı onları da yıkarak tıpkı Medine'deki gibi düz mezarlar haline getirmiş.




Cenetül Mualla'nın hemen yanında Cin Mescidi yer alıyor. Bugün Cin Mescidi'nin bulunduğu yerde Hz. Muhammed ibadet ederken cinlerin geldiği ve burada kendisine iman ettiği bunun üzerine sahabelerin buraya bir mescit inşa ettiği söyleniyor. (Soldaki resim)

Yolumuzun üzerindeki bir diğer mescit ise Şecere Mescidi. Şecere arapçada ağaç demekmiş. Peygamberimiz islamiyeti yaymaya çalışırken ona inanmayanlar bir mucize göstermesini isterler. Bunun üzerine Hz. Muhammed bugün bu mescidin bulunduğu yerdeki bir ağaca işaret eder ve ağaç köklerini sökerek ona doğru gelir peygamberliğini tasdik eder. Bu ağaç yıllarca orada kalır ancak ağaç kuruyunca yerine bir mescit inşa edilir ve adına da Şecere Mescidi denir. 




Akşam saatlerinde varıyoruz Mescidi Haram'a. Daha namaz vaktine var ama mescidin etrafı şimdiden dolmuş. Arafat'ta Umre niyeti yaptığımız için tavaf yapacağız ama namaz saatlerinde Kabe'nin etrafından ve ön saflardan kadınları uzaklaştırdıkları için namaz vaktinin geçmesini bekliyor Tavaf ve Sa'y'ımız ondan sonra yapıyoruz.


Bugün Mekke'de 6. ve son günümüz. Sabah eşe dosta birkaç ufak hediye aldıktan sonra yine öğle namazının ardından bu kez Hudeybiye'ye doğru yola çıkıyoruz. Hem Hudeybiye anlaşmasının yapıldığı yeri göreceğiz hem de yine mikat sınırı dışına çıkacağımız için Umre niyeti yapacağız. O zamanlarda böylemiydi bilinmez ama anlaşmanın yapıldığı yer çölün tam ortasında bugün. 

Hava o kadar sıcak ki burada yazı hayal bile edemiyorum. Yol boyunca ara ara su kemerleri çeşmeler dikkatimi çekiyor. Çoğu Osmanlı döneminden kalmış. Ama bugün artık kullanılmıyor.


DEVE SÜTÜ BİLE İÇTİK
Hudeybiye yolu üzerinde sağlı sollu dikkat çeken bir başka şey ise deve çiftlikleri. Çiftlik dedimse öyle büyük besi çiftlikleri gelmesin gözünüzün öününe. 15-50 deve ancak var her çiftlikte. 

Bunların birisinde durup deve sütünün tadına bakıyoruz. Meraktan sağlıklımı değilmi aklınıza bile gelmiyor. Hemen orada sağıyor ve içiyorsunuz. Zaten deve sütü ısıtılmazmış ve çok çabuk bozulurmuş. 


                                                  


PETROL SUDAN UCUZ
Mekke'de son Umremizi yaptıktan sonra gece saat 2 gibi Cidde Havalimanı'na gitmek üzere otelimizden ayrılıyoruz. Şoförümüz yolda yakıt alıyor 24 litre için 15 Riyal yani yaklaşık 6.5 - 7 Türk Lirası verdiğini görünce çok şaşırıyorum. Gerçekten burada petrol sudan ucuz. Türkiyede 24 Litre su bile bundan daha pahalı.

Gidişimiz gibi dönüşümüz de Saudi Airlines ile. Uçuştan saatler önce havalimanındayız ama uçuşa 2 saat kalana kadar kontuar açmıyorlar. Haa bir de buralarda sıra falan yok. Gerçi biz türkler kontuar önünde kendimiz sıra yapıyoruz ama güvenlikten geçerken sıra falan kalmıyor. Uçağa bindiniz elinizdeki koltuk numaraları var ama onu da ciddiye almayın. İstediğiniz yere oturun diyor host iyi de bu numaraları neden verdiniz diyecek oluyorum, Numara yok haci diyor.  Bu arada ianmıyacaksınız ama tam vaktinde uçmayı başarıyoruz.



Cidde havalimanından havalanır havalanmaz Kızıl Deniz bütün ihtişamıyla çıkıyor karşımıza. Ben makineyi alıp çekene  kadar biraz kaçırıyorum ama sanki bu kadar metreden bile denizin dibi görünüyor gibi. 


Dönüş yolculuğumuz da gidiş gibi tam üç saat sürüyor. Yarım hacı olarak dönüyoruz evlerimize. 

BİR KAÇ UFAK NOT 
Kadınsanız ve 45 yaşından küçükseniz Suudi Arabistana tek başınıza gidemiyorsunuz.
Umre yada Hac dışında Suudi arabistan vizesi alabilmeniz için orada ikamet eden birisinin sizi davet etmesi gerekiyor. Turist Olarak gidiyorum diye gidemiyorsunuz yani.
Müslüman değilseniz Mekke'ye giremiyorsunuz.
Hac yada Umre yapıyorsunuz hastalandınız diyelim, diyanetin verdiği kimlikle gidip Suudi Arabistan hastanelerinde hiç bir ücret ödemenden muayene olabiliyorsunuz.
Yine kadın olarak Suudi Arabistan sınırları içinde tesettürlü olmanız gerekiyor.
Arabistan'da Türk Lirası da kullanılıyor. Ama kuru biraz düşük hesaplıyorlar. O yüzden gitmeden Türkiye'den almanızı öneririm. 

1 Mart 2014 Cumartesi

MEDİNE 26-29 Ocak 2014


Kalbim gümbür gümbür. Sanki uzun süredir görmediğim sevgiliyle buluşmaya gidiyor gibiyim. Gerçi haksızda sayılmam hani, çünkü bu kez yolculuk kutsal topraklara, alemlerin sevgilisine, oradan da Kabeye. Ben heyecanlıyım ama esas annemin heyecanını anlatmaya kelimeler yetmiyor.

Uçuşumuz gece yarısından sonra ama bu sıradan bir yolculuk olmadığı için daha 9 olmadan havalimanındayız. Oradaki kalabalıkla buluşunca heyecanım daha da büyüyor. 



İstanbul'dan Medine'ye Saudi Airlines ile uçuyoruz. Bunca yolculuk yaptım ilk kez bu kadar büyük bir uçakla uçuyorum. Üstelik iki katlı. Trenin iki katlı olanı ile Almanya'da yolculuk yapmıştım ama iki katlı uçakla ilk yolculuğum.




Uçuş hazırlığı yaparken hoparlörden türkçe yapılan ''misafir kemerini tak, tilefon kapali lazım'' anonsunu duyunca gülümsemekten kendimi alamazken ardından uçuş öncesi yapılan dua şaşırtıyor beni. 

İstanbul'dan Medine'ye uçuşumuz tam 3 saat sürüyor. Suudi Arabistan ile aramızda bir saat fark var onlar bizden bir saat daha ileriler. Yerel saat ile 4.30'da iniyoruz Arabistan'a.

Medine Havalimanı'nda çok sıkı bir güvenlik denetimi var. Pasaport kontrolünden geçtikten sonra valizinizi alıp dışarı çıkana kadar 3 noktada daha güvenlik kontrolünden geçiyorsunuz. Haa bu arada söylemeden geçemiyeceğim bagaj alım tam bir facia. Sadece tek küçük bir bant var bu bandın da bir tarafı duvar. O yüzden de bavulumuza ulaşmamız saatler sürüyor. Hani Umre zamanı böyle ise Hac dönemini hayal bile etmek istemiyorum.

 
Sabahın ilk ışıklarıyla varıyoruz otelimize. Hızlı bir kahvaltının ardından peygamberimiz
Hz. Muhammed'in mescidi olan Mescidi Nebevi'ye gidiyoruz doğruca. Peygamberimizin kabrine, Ravza-i Mutahhara'ya varıp dışarıdan salavatlarla selamlayıp ardından selam yollayanların selamlarını iletiyorum.




Mescidi Nebevi ilk inşasında basit yapılıymış. Hurma kütüklerinden sütunları, hurma dallarından çatısı varmış. Bugün peygamberimizin mezarı olan kısım ise o zamanlar eviymiş. Mescidin ne minberi, ne de mihrabı varmış. O yüzden de peygamberimiz cuma konuşmalarını bir hurma kütüğü üzerinde yaparmış.


Ravz-i Mutahhara yani peygamberimizin kabiri mescidin erkekler bölümünde. O yüzden kadınlar günün belli saatlerinde  sabah 9-11 öğle 13-15 ve akşam 21-23 arası ziyaret edebiliyor. Biz bugün sabah giriş saatini kaçırdığımız için biraz dinlenmek üzere otelimize dönüyoruz. Otelimizle mescit arası yürüyerek sadece 5-6 dakika sürüyor. Hatta odamızın camından çok az da olsa Ravzanın yeşil kubbesini görebiliyorum.


KENDİNİZE BİR BULUŞMA NOKTASI BELİRLEYİN

Normal hayatta yaşamın içine sıkıştırdığımız ibadet burada sanki hayatın amacı gibi. Öğle namazını kılmak üzere tekrar Mescid-i Nebevi'ye geliyoruz. O kadar kalabalık ki kendimize zar zor yer buluyoruz. Hatta çıkışta kalabalıktan arkadaşlarla birbirimizi kaybediyoruz. Bir tavsiye, bu gibi durumlar için kendinize bir buluşma noktası belirleyin.



Akşam bizi hurma bahçesine götürüyorlar.
Medine'ye gelip de hurma almamak olmaz elbet. Hem dönüşte eş dost bizden hurma bekler. Çeşit çeşit hurma var burada. İçlerinde en pahalısı Acve Hurma. Bunun çekirdeğini peygamberimizin ektiği ve şifa olduğu rivayet ediliyor kilosu 70 Riyal yani 38-39 TL gibi. Ama 18 Riyale de hurma bulmak mümkün ben orta karar bir şey alıyorum o bile 200 TL tutuyor. Burada diyanetin kargo hizmeti de var. Kilo başına 7 Riyal ödüyorsunuz Medine'den alıp evinize kadar getiriyorlar. Kargoya da 43 TL verince hurmanın maliyeti 243 TL oluyor.



Aslında hurma pazarı da varmış ama daha önce gelenler buradaki hurmayı orada bulamazsınız diyor. Bana sorarsanız hepsini buradan almayın. Çünkü biz daha sonra çikolatalı, fıstıklı, bademli çeşit çeşit hurma bulduk fakat hurma kotamızı doldurmuş olduğumuzdan sadece tadımlık alabildik. Üstelik fiyatları da bahçedekilere yakındı. Yola çıkmadan önce okuduğum kitapların birinde pazardan alacaksanız mutlaka pazarlık edin diyordu. Pazardan alırsanız pazarlık etmeyi unutmayın derim.

RAVZA'YA GİRMEK SABIR İSTİYOR

Medine'de ikinci gün, sabah namazı için Mescidi Nebeviye gidiyoruz. Sabah saatlerinde hava biraz serin oluyor. Ama mescit hep kalabalık. Namazın ardından Peygamberimizin kabrini ziyaret emek istiyoruz bunu için 9'u yani kadınların ziyaret  saatini beklememiz gerekiyor. 

 

İzdiham olamaması için ülke ülke ayırıp öyle alıyorlar içeriye. Bugün bizim şanslı günümüz ilk Türkiye'yi alacaklarmış. Görevlilerin o kadar ikazına uyarısına rağmen kapı açılır açılmaz akın ediyor herkes. Rehber bırakalım karma grup önce girsin diye bizi mescidin içinde biraz daha bekletiyor. Ama sıra bize geldiğinde itiş kakış yine bitmiyor. Kendi adıma peygamberimizin huzurunda o itiş kakışın içinde bulunmaktan utanıyorum.




Peygamberimiz hayatta iken ''benim evim ile minberim arası cennet bahçelerinden bir bahçedir'' demiş. Mescidin bu kısmı zaten yeşil halılar ile ayrılmış. Herkes bu noktaya ulaşıp burada namaz kılmak istiyor. O izdiham içerisinde mümkün olursa tabi. Biz şanslıyız tam minberin karşısına gelen noktada kendimize bir yer bulabildik. Yani cennette namaz kıldım dersem yalan olmaz.


UHUD BİZİ SEVER  BİZ DE UHUD'U
 
Öğleden sonra Uhud Savaşı'nın geçtiği bölgeye geliyoruz. Şu ana kadar benim için tarih kitaplarında bir konu olan Uhud capcanlı gözümün önünde duruyor. Okçular tepesinde dinliyoruz Uhud Savaşının hikayesini.

 

Bedir’de bozguna uğrayan müşrikler, intikam almak üzere çıkmışlar bu savaşa. Uhud Savaşı’nda peygamberimiz, Abdullah b. Cubeyr komutasında bir okçu birliğini, stratejik önemi bulunan bir boğazın yamacına yerleştirmiş ve onları sıkı sıkı tembihlemiş. “Bizim onları yendiğimizi görseniz bile yerinizden ayrılmayın! Yenildiğimizi görseniz dahi bize yardıma koşmayın!” Buna rağmen, müşriklerin bozguna uğradığını gören okçuların birçoğu “Ganimet! Ganimet!” diye bağırarak meydana inmeye başlamışlar. Abdullah b. Cubeyr, onlara Peygamber’in emrini hatırlatmışsa ama dinlememişler. Arkadan dolanan düşman süvari birliğince etrafı sarılan sahabe, iki taraftan da sıkıştırılarak yenilgiye uğramış. 

    

Okçuların, ganimet sevdası, kazanılmış bir zaferin kaçırılmasına, yetmiş sahabenin şehit olmasına sebep olmuş. Üstelik Peygamberimiz bu savaşta yaralanmış, dişi kırılmış. Bütün bu acı hatıralara rağmen Hz. Muhammed “Uhud bizi sever, biz de Uhud’u” dermiş.


Burası kıblenin Mescid-i Aksa'dan Kabe'ye çevrildiği sırada peygamberimizin namaz kıldırdığı Mescid-i Kıbleteyn . İslam’ın ilk yıllarında namazlar, Kudüs'e yani Mescid-i Aksa’ya doğru kılınıyormuş. Peygamberimiz Kıble’nin Kâbe olmasını arzuluyor bu konuda Allah’tan gelecek emri bekliyormuş.
Hicretten yaklaşık 18 ay kadar sonra
Berat Kandilinde Hz. Muhammed, Seleme oğulları mahallesinde öğle veya ikindi namazının farzını kıldırırken, ikinci rekatın sonunda kıble olarak Kabe'ye dönmesi yönünde ayet inmiş. 


Bunun üzerine Peygamberimiz, namazı bozmadan hemen Kâbe istikametine dönmüş. Kudüs’e doğru başlanan namazın son iki rekatı Kâbe’ye dönülerek tamamlanmış. İşte sebeple bu mescide iki kıbleli anlamına gelen Mescid-i Kıbleteyn denmiş.

 
Mescid-i Kıbleteyn'den sonra 7 Mescitler'e geliyoruz. Burası da Hendek Savaşının yapıldığı alan. Savaşın ardından buraya birbirine yakın 7 küçük mescit yapılmış. Ancak bugün burada 7 küçük mescidin yerine yapılmış büyük bir cami görüyoruz ama yine de adına 7 Mescitler deniyor.



KUBA MESCİDİ'NDE CUMARTESİ NAMAZ KILMAK UMRE SEVABINA DENK  

 
Kuba Mescidi Medine'de müslümanların yaptığı ilk mescit olması bakımından önem taşıyor. Ayrıca Hz. Muhammed ve sahabeler bu mescidin inşasında bizzat çalışmışlar. Peygamberimiz Kuba Mescidinde Cumartesi günü namaz kılmak Umre sevabına denktir demiş. Kendisi Pazartesi günleri ziyaret eder Cumartesi günleri de burada namaz kılarmış.


Biz Cumartesi gününden önce Medine'den ayrılacağımız için bu şansı kaçırıyoruz. Bu arada hani başta bademli çikolatalı hurmalardan bahsetmiştim ya işte onları bu caminin yan tarafındaki dükkanlardan alabilirsiniz.

Medine'de bugün son durağımız Bilal Habeş anısına yapılan Bilal-i Habeş Camisi. Burada bir kaç fotoğraf çektikten sonra rehberimiz bizi alışveriş için mahalle arasında bir dükkana götürüyor. Buradan kimimiz çay kimimiz karabiber alıyoruz.
Akşam yemekten sonra yine annemle Ravzayı ziyaret etmek istiyoruz belki bu kez sakin yakalarız diye. Ama ne mümkün gece geç saatler kadar beklememize rağmen sakin bir anı yakalayamıyoruz.


Medinede 3. günümüze yağmur ile uyanıyoruz. Yağmur buralar için şaşırtıcı bir şey. Çok yağmur olmadığı için altyapı da yok tabi. Yağan yağmurla birlikte sokaklar su gölüne dönüyor. Bizim programımızda bugün Uhud Savaşında yaralanan peygamberimizi gizleyen Uhud Mağarasını ziyaret var. Kahvaltının ardından yağmur biraz azalınca düşüyoruz yola.



BİR BAŞKASI ANLATSA İNANMAZDIM MAĞARA BİLDİĞİN GÜL KOKUYOR

  Yağmur var ama hava soğuk değil bizdeki yaz yağmuruna benziyor. Otelden Uhud mağarasının olduğu bölgeye gelmemiz otobüsle 15- 20 dakika sürüyor. Biz tam mağaraya tırmanmaya başlayacakken gruptan daha önce Umre'ye gelmiş olanlardan biri şurada küçük bir mağara daha var Peygamberimiz dağa tırmanmadan önce burada biraz dinlenmiş onada bakın diyor. Burası aynı anda iki kişinin zor girebileceği bir mağara. Kendim gelip görmesem birisi anlatsa muhtemelen inanmazdım ama mağara bildiğin gül kokuyor. insanın inanası gelmiyor. Bu neki siz yukarıdaki mağaraya çıkın esas diyor az önce burayı ziyaret etmemizi tavsiye eden arkadaş. 

 






Yağmur başlamış olmasına rağmen yukardaki mağarayı da görmek için tırmanıyoruz tepeye. O da ne mağaranın girişini adam boyu betonla örmüşler. Gerçekten çok şaşırtıcı. Söylenen sebep hacılar buraya tırmanırken düşüyormuş ama asıl sebep araplar Hz. Muhammedin bu kadar ön plana çıkartılmasından hoşlanmıyorlarmış meğer. Buraya kadar gelmiş olmamıza rağmen gözümüz yemiyor düz duvara tırmanmayı. Ama aramızdan bir kaç kişi tırmanıyor ve mest olarak geri çıkıyorlar mağaradan. Biz içeriye girememiş olmanın hüznünü yaşarken aniden aşağıdaki mağaranın kokusuna benzer bir koku geliyor burnumuza. Dedim ya kendim buralara gelmesem bunu bana birisi anlatsa muhtemelen inanmazdım. 




Öğleden sonra medya müzesine giderken yol üzerinde İstanbul'dan kutsal topraklara gelen hicaz demir yolunun Medine durağını görüyoruz. Osmanlı döneminde yapılan ve günümüze kadar gelen nadir yapılardan birisi burası. Osmanlı islamiyetten dolayı çok önem vermiş bu topraklara fakat yapılanların yok denecek kadar azı ayakta bugün. 



Burası da Medya Müzesi, adının medya müzesi oluşuna girişteki kameralara bakmayın, aslında islamiyetin ilk yılları
Hz. Muhammed ve hayatının anlatıldığı bir müze. Adına Medya Müzesi demişler çünkü daha önce de söylemiştim ya, yönetim
Hz. Muhammedin bu kadar ön plana çıkartılmasını istemiyormuş.



Suudi Arabistan'da kadınların mezarlık ziyaretleri yasak. O yüzden Cennet'ül Baki Mezarlığını ancak parmaklıkların arkasından görüntüleyebiliyoruz. Medine'de ölen herkes bu mezarlığa gömülüyormuş. Peygamberimiz Hz. Muhammed, bu mezarlığa gömülen bütün müslümanlara şefaat edeceğini ve onların cennete gireceğini söylemiş. 

Burada peygamberimizin çocukları eşleri ve bir çok sahabenin mezarı yer alıyor. Osmanlı döneminde bazı mezarlara türbe yapılmış ama Suudi yönetimi bugün o türbeleri de dümdüz etmiş. Burada mezarların yerini sadece taşlarla belli ediyorlar. Yanlış hatırlamıyorsam ölen kadında ise ayak ucu ve baş ucuna, erkekse  sadece baş ucuna taş konuyormuş. Bu kadar insan buraya nasıl sığıyor derseniz
5 yıl sonra aynı mezarlığa yeni bir cenaze gömülüyormuş.

Burada olduğum süre boyunca gördüklerim yaşadıklarım beni gerçekten çok şaşırtıyor. Daha önce anlatmıştım ya Uhud Mağarasının girişini betonla örmüşler. Düşünsenize kendiliğinden gül kokan bir mağara. 1400 yıl önceden günümüze dek gelmiş bir mucize. Sanıyorum Avrupa'da bir yerde olsa mağaranın girişini örmek yerine oraya çıkışı kolaylaştırmak için teleferikler, yollar yaparlardı. Peygamberimizin sahabelerin yaşadıkları evleri mescitleri yıkıp yerine yenilerini yapmak yerine orijinal halini ayakta tutmak için ne gerekiyorsa yaparlardı. Suudi yönetimine söyleyecek söz bulamıyorum doğrusu. 

Medine'de son gecemiz yarın Mekke'ye, Kabe'ye yoluluk.