4 EKİM 2014
Darüssalem'de sabah otelde buluşuyoruz ekibin geri kalanıyla. 42 kişiyiz ama gruptan çok azını tanıyorum aslında. Birlikte güzel bir kahvaltı edip Arusha'ya gitmek üzere doğruca havalimanın yolunu tutuyoruz. Bu terminal indiğimizden daha da küçük. Neredeyse tüm salonu biz dolduruyoruz.
Darüsselam'den Arusha'ya küçük pırpır uçaklarla gideceğiz. Uçaklarımız 18'er kişilik olduğu için 3 uçak ancak alıyor bizi. Uçağımız o kadar küçük ki dengeyi ayarlamak için yerlerimizi değiştiriyor görevliler. Uçuş öncesi yardımcı pilot arkaya dönüp kuralları anlatamayı da ihmal etmiyor bu arada. O kuralları anlatırken bende bir taraftan ayetel kürsi okuyorum içimden.
Uçuşumuz 1,5 saat sürüyor. Burası Darüsselam'dakinden de küçük bir havalimanı. Öyle kural falan da yok. Biz ilk gelen grubuz, ekibin geri kalanını beklerken fırsattan istifade aprona girip türlü türlü fotoğraf çekiyoruz. Kimse bir şey demiyor.
Apronun tek misafirleri biz değiliz bu arada. Bizden başka bir de minik ziyaretçileri var. Onlar da okulca gezmeye gelmişler. Gülden çantasındaki çikolataları çıkartınca birbirinden şirin bu minik şeylerin hepsi başımıza üşüşüyor. Biz onların fotoğrafını çekiyoruz, onlar bizim. Ekibin tamamının gelmesi öğle vaktini buluyor. Havalimanında bizi yine Antilope tur şirketinden rehberimiz Ali karşılıyor bu kez. Herkes tam olunca Hüseyin abi elindeki listeleye göre bizi çıkışta bekleyen ciplere dağıtıyor. Her cipte 7 kişi var, biz 2 numaralı cipteyiz.
Bugün ilk olarak bir masai köyünü ziyarete gideceğiz. Köye gitmeden önce yol üzeri bir tesiste durup tur şirketinin bizim için hazırladığı lunch boxlarla (kumanya) karnımızı doyuruyoruz. Bu günkü öğünümüz ızgara tavuk, sandviç, bisküvi ve meyve suyundan oluşuyor. Burada bizim gibi yemek yiyen başka turistler de var. Galiba onların paketlerinde de aynı şeyler vardı.
KİM BU MASAİLER?
Masailerde kimin ne yapacağına hayvanını hangi bölgede otlatacağına kabilenin yaşlı erkekleri karar verirmiş. Yaşadıkları evleri inşa etmek ise kadının göreviymiş. Yuvarlak şekilli bu evleri yaparken çamur, inek pisliği ve ot kullanıyorlarmış.
Evlerini vahşi hayvanlardan korumak için sivri odunlardan çit yaparlarmış etrafına. Kadınların işi ev yapmakla bitmiyor elbette. Su bulmak, odun toplamak, inek sağmak, yemek yapmak ve çocukları yetiştirmek te annenin işiymiş.
Ayrıca masailer çocuklarını okula da göndermezmiş. Çocuğunu okula göndereni dışlarmış kabile. O yüzden aileler çocuklarını kendi geleneklerine göre cesur bir savaşçı olarak yetiştirir, doğayla baş etmeyi, ilaç yapmayı, hastalık, doğum, ölüm ritüellerini öğretirlermiş.
BU BİR AŞK DANSI ASLINDA
Köye vardığımızda Masailer üstlerinde geleneksel mavi kırmızı giysileriyle hoş geldin dansı ve çığlıklar atarak karşılıyor bizi. Aslında bu dansı kadınları etkilemek için yaparmış onlar. Dansın sonundaysa sırayla zıplamaya başlıyor erkekler. Kim en yükseğe zıplarsa onu seçermiş kadın.
Erkeklerin ayaklarındaki sandaletler çekiyor dikkatimi. Kendileri yapıyormuş araba lastiğinden. Kadınların da boynunda boncuklardan yapılmış renkli renkli kolyeler, kollarında bilezikler var. Kadın her koşulda kadın yani. Bir de kulaklarındaki küpe delikleri ilginç olan. Hepsinde değil ama bazı kadınlarda ve erkeklerde var ve bildiğimizden çok büyük.
Dansın ardından masailer bizi içeri davet edip evlerini gezdiriyor. Evlerinin tam ortasında bir ocak ve etrafında da yine taş ve ot kullanarak yaptıkları yatakları yer alıyor.
Avludaysa kendi yaptıkları takıları satıyorlar. Bu takılar buradayken insana çok güzel görünüyor ama İsanbul'a varınca abartılı bulacağıma eminim. İrademe hakim olup sadece anneme bakır bir bilezik alarak ayrılıyorum buradan.
DAHA ÇOK BELGESEL İZLEMEM LAZIM
Darüssalem'de sabah otelde buluşuyoruz ekibin geri kalanıyla. 42 kişiyiz ama gruptan çok azını tanıyorum aslında. Birlikte güzel bir kahvaltı edip Arusha'ya gitmek üzere doğruca havalimanın yolunu tutuyoruz. Bu terminal indiğimizden daha da küçük. Neredeyse tüm salonu biz dolduruyoruz.
Darüsselam'den Arusha'ya küçük pırpır uçaklarla gideceğiz. Uçaklarımız 18'er kişilik olduğu için 3 uçak ancak alıyor bizi. Uçağımız o kadar küçük ki dengeyi ayarlamak için yerlerimizi değiştiriyor görevliler. Uçuş öncesi yardımcı pilot arkaya dönüp kuralları anlatamayı da ihmal etmiyor bu arada. O kuralları anlatırken bende bir taraftan ayetel kürsi okuyorum içimden.
Uçuşumuz 1,5 saat sürüyor. Burası Darüsselam'dakinden de küçük bir havalimanı. Öyle kural falan da yok. Biz ilk gelen grubuz, ekibin geri kalanını beklerken fırsattan istifade aprona girip türlü türlü fotoğraf çekiyoruz. Kimse bir şey demiyor.
Apronun tek misafirleri biz değiliz bu arada. Bizden başka bir de minik ziyaretçileri var. Onlar da okulca gezmeye gelmişler. Gülden çantasındaki çikolataları çıkartınca birbirinden şirin bu minik şeylerin hepsi başımıza üşüşüyor. Biz onların fotoğrafını çekiyoruz, onlar bizim. Ekibin tamamının gelmesi öğle vaktini buluyor. Havalimanında bizi yine Antilope tur şirketinden rehberimiz Ali karşılıyor bu kez. Herkes tam olunca Hüseyin abi elindeki listeleye göre bizi çıkışta bekleyen ciplere dağıtıyor. Her cipte 7 kişi var, biz 2 numaralı cipteyiz.
Bugün ilk olarak bir masai köyünü ziyarete gideceğiz. Köye gitmeden önce yol üzeri bir tesiste durup tur şirketinin bizim için hazırladığı lunch boxlarla (kumanya) karnımızı doyuruyoruz. Bu günkü öğünümüz ızgara tavuk, sandviç, bisküvi ve meyve suyundan oluşuyor. Burada bizim gibi yemek yiyen başka turistler de var. Galiba onların paketlerinde de aynı şeyler vardı.
KİM BU MASAİLER?
Yemeğin ardından masai köyüne gitmek üzere koyuluyoruz yola. Masailer Tanzanya'daki 125 kabileden biri. Afrikanın cesur savaşçıları olarak biliniyorlar. Sık sık yer değiştirdikleri için sayıları tam olarak bilinmiyormuş. Geçimlerini inek, keçi, koyun besleyerek hayvancılıkla sürdüren masailer doğada vahşi yaşamla iç içe yaşıyorlar. Yanlarında keskin bıçaklarıyla gezerlermiş hep. Gerektiğinde kükreyen bir aslanın üstüne atlamaktan çekinmezlermiş. Masailer besledikleri hayvanları yemez, genelde pirinç ve kuru gıda ile beslenirmiş. Yeterli tahıl elde edemedikleri zaman hayvanlarını tahıl ile takas ederlermiş. Vücutlarındaki vitamin düzeyini dengelemek için de besledikleri hayvanların kanlarını içerlermiş. Çok
eşli olan masailerde kadın da erkek te birden fazla eşe sahip
olabiliyormuş. Ergenlik yaşına gelen erkek sünnet seremonisinden sonra
diğer yetişkinlerin eşleriyle birlikte olabilirmiş. Tabi bu sünnet olayını da yine kendi yöntemleriyle yapıyorlarmış. Doktor, ilaç, anestezi yok yani.
Sünnet olan çocuk yüzünü boyar 1 ay boyunca eve gelmez doğada yaşar cesaretini ispat edermiş. Bu süre boyunca sadece ailesinin bir ağaç altına kendisi için bıraktığı yemeği alır ve yeniden vahşi yaşamın içine dönermiş.Safari boyunca ormanın her yerinde tek başlarına yada gruplar halinde ellerinde sopalarıyla rastladık onlara.Masailerde kimin ne yapacağına hayvanını hangi bölgede otlatacağına kabilenin yaşlı erkekleri karar verirmiş. Yaşadıkları evleri inşa etmek ise kadının göreviymiş. Yuvarlak şekilli bu evleri yaparken çamur, inek pisliği ve ot kullanıyorlarmış.
Evlerini vahşi hayvanlardan korumak için sivri odunlardan çit yaparlarmış etrafına. Kadınların işi ev yapmakla bitmiyor elbette. Su bulmak, odun toplamak, inek sağmak, yemek yapmak ve çocukları yetiştirmek te annenin işiymiş.
Ayrıca masailer çocuklarını okula da göndermezmiş. Çocuğunu okula göndereni dışlarmış kabile. O yüzden aileler çocuklarını kendi geleneklerine göre cesur bir savaşçı olarak yetiştirir, doğayla baş etmeyi, ilaç yapmayı, hastalık, doğum, ölüm ritüellerini öğretirlermiş.
Köye vardığımızda Masailer üstlerinde geleneksel mavi kırmızı giysileriyle hoş geldin dansı ve çığlıklar atarak karşılıyor bizi. Aslında bu dansı kadınları etkilemek için yaparmış onlar. Dansın sonundaysa sırayla zıplamaya başlıyor erkekler. Kim en yükseğe zıplarsa onu seçermiş kadın.
Erkeklerin ayaklarındaki sandaletler çekiyor dikkatimi. Kendileri yapıyormuş araba lastiğinden. Kadınların da boynunda boncuklardan yapılmış renkli renkli kolyeler, kollarında bilezikler var. Kadın her koşulda kadın yani. Bir de kulaklarındaki küpe delikleri ilginç olan. Hepsinde değil ama bazı kadınlarda ve erkeklerde var ve bildiğimizden çok büyük.
Dansın ardından masailer bizi içeri davet edip evlerini gezdiriyor. Evlerinin tam ortasında bir ocak ve etrafında da yine taş ve ot kullanarak yaptıkları yatakları yer alıyor.
Avludaysa kendi yaptıkları takıları satıyorlar. Bu takılar buradayken insana çok güzel görünüyor ama İsanbul'a varınca abartılı bulacağıma eminim. İrademe hakim olup sadece anneme bakır bir bilezik alarak ayrılıyorum buradan.
DAHA ÇOK BELGESEL İZLEMEM LAZIM
Masai köyünden sonra doğruca Lake Manyara yani Manyara Gölü'nün yolunu tutuyoruz. İlk safarimizi burada yapacağız. Hangi hayvanları görebileceğiz doğrusu çok merak ediyorum. Bu arada fark ettim ki ben çok az hayvan türü biliyormuşum meğer.
Parkın varınca rehberimiz giriş biletlerini alırken ilk olarak ağaç dallarının arasından bir mavi maymun karşılıyor bizi. Parkta free Wi-Fi var hemen fotoğrafını çekip sosyal medyadan paylaşıyorum arkadaşlarımla.
Ağaçlı yolda biraz ilerleyince çalıların arasından ürkek bir antilop çıkıyor karşımıza. Hemen fotoğraflar çekiliyor şakır şakır.
MÜHENDİSLİK HARİKASI
Sizce bu ne? İnanmayacaksınız ama bu bir karınca yuvası. Ben ilk kez gördüğüm için çok şaşırdım.Genellikle Afrika bölgesinde yaşayan ak karınca yada termit denilen karınca türü yaparmış bu yuvaları. Üstelik bu yerin üstünde görünen kısmıymış alt tarafa doğru da metrelerce uzantısı varmış. Bildiğin apartman yapmış bu termitler ve sık sık görüyoruz bunlardan daha sonra gezi boyunca yol kenarlarında.
Öndeki araçların tozundan korunmak için yüzümüz gözümüz sarılı devam ediyoruz safariye. Tam düzlük alana geliyoruz ve zebraları görüyoruz. Yanı başında da afrika sığırlarını. Bize aldırmadan düzlükte yayılmaya devam ediyorlar.
Su aygırlarının bulunduğu seyir terasına geliyoruz sonra. Önümüzde ördekler ve birkaç çeşit su kuşu var ama biz ille de su aygırını görmeye çalışıyoruz. Uzaktan da olsa görüntüleyebiliyoruz sonunda. Bir yaban öküzü yada öteki adıyla bufalo görüyoruz biraz daha yan tarafa bakınca.
Gün biterken ormanın içinde çeşit çeşit ışık oyunları sergiliyor güneş. Bir taraftan kuş cıvıltısı öte yandan mis gibi çiçek kokuları geliyor ağaçların arasından. Ben yasemine benzetiyorum gelen kokuyu ama Hüseyin abi kına kına bitkisi diyor. Sıtma ilacı bu bitkiden elde ediliyormuş meğer.
Gece safarisi için sadece iki araç olduğundan iki grup halinde gideceğiz. Biz ikinci grupatayız. İkinci gruba kalınca bizden fire veren de çok oldu ve kaldık tek araca. Koca ormanın içinde tek bizim aracımız var yani. Gece olması, araçların gündüzkünün aksine üstünün ve yanlarının açık olması insanı biraz ürkütmüyor desem yalan olur.
Aracın ön kapağının üstünde oturan park görevlisi elinde projektörle görüş alanımızı aydınlatmaya çalışıyor. Maymunlar ve kuşlar uykudalar. Hatta yolun kenarında uyuyan bu kuş projektör ışığına rağmen yerinden kımıldamıyor. Gece çoğunlukla avcılar ayakta. Bir sırtlan şaşkınca bizim projektörün ışığına bakıyor. Sanıyorum bir av peşinde.
Yine gündüz olduğu gibi zebralar, antiloplar ve afrika sığırlarını görüyoruz. Birazda ürkütüyoruz galiba hayvanları. Bilmem projektörden bilmem aracımızın sesinden, gündüz bizi umursamazken gece korkuyla kaçışıyorlar önümüzden.
Dönüş yolunda bir ağacın dalında ne olduğunu bilmediğim bir kuş ve dallarda dolaşan vahşi bir kedi gösteriyor bize park görevlisi. Gece olduğu için bunların hiç birini doğru dürüst görüntüleyemedik elbette.
Afrikada uzun bir günün ardından otele döner dönmez sivri sineklere karşı silahımızı kuşanıp derin bir uykuya dalıyoruz. Gerçi hiç sinek yok ortalarda ama bizimkisi tedbir olsun diye zaten.
Devam edecek. Sırada Serengeti ve Nogorongoro var.
Masai fotoğrafları için Nursel Öziri ve Alper Seyrek'e, masai çocuklar fotoğrafı için Sabiha Kervan'a ve ev içi fotoğrafı için Şimşek Tanık'a teşekkürler.
Parkın varınca rehberimiz giriş biletlerini alırken ilk olarak ağaç dallarının arasından bir mavi maymun karşılıyor bizi. Parkta free Wi-Fi var hemen fotoğrafını çekip sosyal medyadan paylaşıyorum arkadaşlarımla.
Araçlarımıza binip parkın içine doğru girince bu kez bir babun ailesi kesiyor yolumuz. Kimisi annesinin sırtına kurulmuş kimi yolun ortasında keyifle meme emiyor. Kimi de bitini ayıklıyor istifini bozmadan.
Ağaçlı yolda biraz ilerleyince çalıların arasından ürkek bir antilop çıkıyor karşımıza. Hemen fotoğraflar çekiliyor şakır şakır.
MÜHENDİSLİK HARİKASI
Sizce bu ne? İnanmayacaksınız ama bu bir karınca yuvası. Ben ilk kez gördüğüm için çok şaşırdım.Genellikle Afrika bölgesinde yaşayan ak karınca yada termit denilen karınca türü yaparmış bu yuvaları. Üstelik bu yerin üstünde görünen kısmıymış alt tarafa doğru da metrelerce uzantısı varmış. Bildiğin apartman yapmış bu termitler ve sık sık görüyoruz bunlardan daha sonra gezi boyunca yol kenarlarında.
Öndeki araçların tozundan korunmak için yüzümüz gözümüz sarılı devam ediyoruz safariye. Tam düzlük alana geliyoruz ve zebraları görüyoruz. Yanı başında da afrika sığırlarını. Bize aldırmadan düzlükte yayılmaya devam ediyorlar.
Su aygırlarının bulunduğu seyir terasına geliyoruz sonra. Önümüzde ördekler ve birkaç çeşit su kuşu var ama biz ille de su aygırını görmeye çalışıyoruz. Uzaktan da olsa görüntüleyebiliyoruz sonunda. Bir yaban öküzü yada öteki adıyla bufalo görüyoruz biraz daha yan tarafa bakınca.
Gün biterken ormanın içinde çeşit çeşit ışık oyunları sergiliyor güneş. Bir taraftan kuş cıvıltısı öte yandan mis gibi çiçek kokuları geliyor ağaçların arasından. Ben yasemine benzetiyorum gelen kokuyu ama Hüseyin abi kına kına bitkisi diyor. Sıtma ilacı bu bitkiden elde ediliyormuş meğer.
Gün batarken varıyoruz tam da adı gibi Manyara gölü manzaralı Manyara View Lodgea. Hızlıca odalara yerleşip akşam yemeğine geçiyoruz. Gece bir safarimiz daha var çünkü. Yemek sırasında afrika müziği eşliğinde akrobasi gösterisi izliyoruz.
Gece safarisi için sadece iki araç olduğundan iki grup halinde gideceğiz. Biz ikinci grupatayız. İkinci gruba kalınca bizden fire veren de çok oldu ve kaldık tek araca. Koca ormanın içinde tek bizim aracımız var yani. Gece olması, araçların gündüzkünün aksine üstünün ve yanlarının açık olması insanı biraz ürkütmüyor desem yalan olur.
Aracın ön kapağının üstünde oturan park görevlisi elinde projektörle görüş alanımızı aydınlatmaya çalışıyor. Maymunlar ve kuşlar uykudalar. Hatta yolun kenarında uyuyan bu kuş projektör ışığına rağmen yerinden kımıldamıyor. Gece çoğunlukla avcılar ayakta. Bir sırtlan şaşkınca bizim projektörün ışığına bakıyor. Sanıyorum bir av peşinde.
Yine gündüz olduğu gibi zebralar, antiloplar ve afrika sığırlarını görüyoruz. Birazda ürkütüyoruz galiba hayvanları. Bilmem projektörden bilmem aracımızın sesinden, gündüz bizi umursamazken gece korkuyla kaçışıyorlar önümüzden.
GECE SAFARİSİ
Dönüş yolunda bir ağacın dalında ne olduğunu bilmediğim bir kuş ve dallarda dolaşan vahşi bir kedi gösteriyor bize park görevlisi. Gece olduğu için bunların hiç birini doğru dürüst görüntüleyemedik elbette.
Afrikada uzun bir günün ardından otele döner dönmez sivri sineklere karşı silahımızı kuşanıp derin bir uykuya dalıyoruz. Gerçi hiç sinek yok ortalarda ama bizimkisi tedbir olsun diye zaten.
Devam edecek. Sırada Serengeti ve Nogorongoro var.
Masai fotoğrafları için Nursel Öziri ve Alper Seyrek'e, masai çocuklar fotoğrafı için Sabiha Kervan'a ve ev içi fotoğrafı için Şimşek Tanık'a teşekkürler.
__._,_.___A
Yine akıcı ve güzel bir yazı.. devam ;)
YanıtlaSilhala devam ediyor Tanzanya bizim için, eline sağlık Bahar…;)
YanıtlaSilCok guzel Bahar, tebrikler...
YanıtlaSilSizlerle güzelleşti sevgili shurubular :)
YanıtlaSil