17 Kasım 2014 Pazartesi

TANZANYA - SERENGETİ'DE SAFARİ


Yine erken başlıyoruz güne, kahvaltının ardından daha saat sekiz olmadan yollardayız. Bugün dünyanın en büyük doğal yaşam alanlarından birinde, Serengeti Milli Parkı'nda Safari yapacağız. Ama rehberimiz Ali, çoğunluğu kadın olan grubumuzda kaleyi içten fethedip hediyelik eşya satılan bir mağazaya götürüyor bizi. Ahşap oyma, magnet , incik, boncuk derken epey zaman harcıyoruz. 

Günlerden pazar, tatil olduğu için herkes dışarıda.  Derilerinin rengine inat insanlar renkli giyinmeyi seviyor burada. Sokaklar yine rengarenk yani. Kimisi kiliseye gidiyor, kimisi pazara. Neredeyse hiç birinin ayağında ayakkabı yok. Ya terlik var ayaklarında yada yalın ayaklar. Bizim her kıyafetin altına ayrı renk ayakkabılarımız geliyor aklıma ve bitmek tükenmek bilmeyen isteklerimiz. 



Yol boyunca ara ara sorguluyorum kendimi. Aynı dünyada yaşıyoruz, aynı havayı soluyoruz ama hayattan beklentilerimiz ne kadar farklı. Acaba mutlular mı? Yada ne mutlu eder onları neye üzülürler, nasıl bir hayatları olsun isterlerdi?


Ne kaldırım var ne ara sokak bir tek araçların geçtiği ana cadde asfalt. Geri kalan her yer kırmızı toprak.  Her yer, her şey evler, dükkanlar hep bu kırmızı topraktan tek katlı küçük ve sade. Evlerin çoğunda ne su var ne elektrik. Mobilyacının mobilyaları tozun toprağın içinde. Derme çatma lokantalar marketler, her şey o kadar sade ki. Etrafta çok az özel araç var. Genellikle dala dalalar, bajajiler ve bisikletler yollarda.

Öğle saatini buluyor Nogorongro Milli Parkına varmamız. Aslında biz bugün Serengeti'ye gideceğiz ama Nogorongoro'nun içinden geçmemiz gerekiyor oraya gitmek için. 



Önce Nogorongoro Kraterini kuş bakışı görüntülüyoruz. Tepeden aşağıdaki düzlük adeta bir deniz gibi görünüyor. Kenya'dan gelen hayvanların son göç noktasıymış burası. Milyonlarca hayvan parkın kuzeyi ve güneyi arasında gidip gelirmiş her yıl.



Serengeti masailerin kullandığı maa dilinden geliyor diyor şoförümüz Jeff, sonsuz düzlük demekmiş. Serengeti yolu boyunca sık sık Masai'lere rastlıyoruz. Çoğunlukla erkekler ve çocuklar inek ve koyun sürülerinin peşindeler. Çocukların bir kısmının yüzü boyalı yani ergenliğe geçiş öncesi sünnet olanlar bunlar. Masai'lerden bir önceki yazıda ayrıntılı olarak bahsetmiştim. 


ZENCEFİLLİ GAZOZ DENEYİN

Serengeti'de safariye başlamadan önce yine tur şirketinin bizim için hazırladığı öğle yemeklerini yiyoruz. Menü yine aynı sadece bisküvi ve meyveyi değiştirmişler. Biz yemeğimizi yerken rengarenk kuşlar üşüşüyor başımıza kendi paylarına düşeni almak için.  Bu arada bir de iguana görüntüleme şansımız oluyor. Yemeğin ardından kahve almak için kafeye gidince tangavazi görüp vazgeçiyorum kahveden. Tangavazi Tanzanya'ya özgü zencefilli gazoz. Gelmeden önce denenmeli diye okumuştum. Son kalanı ben almış olduğum için merak eden arkadaşlar da benimkinden tadına bakıyorlar. Zencefil seviyorsanız denemenizi öneririm. 


AFRİKANIN BEŞ BÜYÜKLERİ

Şoförümüz Jeff bugün Afrika'nın 5 büyüklerini görebileceğimizi söylemişti. O yüzden Serengeti Milli parkına girer girmez gözlerimiz aslan, fil,  gergedan, leopar, bufalo aramaya başlıyor. Artık zebralara antiloplara bakmıyoruz bile. Onlar bize çok sıradan geliyor. Aslan görmek istiyoruz ya düzlükte her gördüğümüz kıpırtıyı aslan sanıyoruz. Aslan aslan diye diye sonunda bir ağacın altında rastlıyoruz dişi aslana.



Biz yanına yaklaşıyoruz ama o hiç istifini bozmuyor bile. Hatta ''ya siz hiç aslan görmediniz mi'' edasıyla bakıyor bize. Bir taraftan da ağacın dalını yemeğe çalışıyor sanki kendisi vejeteryanmış gibi.



Bugün Safari açısından verimli bir gündeyiz. Antiloplar, zebralar, zürafalar, deve kuşları, öküz başlı antiloplar, afrika domuzları hatta bufalolar bile her yerdeler. Ama biz hala Afrika'nın beş büyüklerini tamamlamaya çalışıyoruz. Fil, erkek aslan ve gergedan arıyoruz yani.




Parkın içlerine doğru biraz daha gidince ilerdeki kayalığın üzerinde sere serpe yatan anne aslan ve yavrularını görüyoruz bu kez. Biraz uzağız ama olsun BBC'den Michael Nichols bu pozu yakalayabilmek için tam altı ay aslan sürüsünü takip etmek zorunda kalmış.


Biraz gidince bir çita çıkıyor karşımıza bu kez, otların arasında gizlenmiş. Sanki av için pusudaymış gibi geliyor bize ama tam o sırada kalkıp salına salına önceden avladığı antilobun başına geçiyor. Ve az ilerde bir ağacın tepesine bir akbaba muhtemelen avdan kendi payına kalacakları bekliyor.


Gözlerimiz bir erkek aslan yada fil arıyor artık. Ama yine dişi bir aslan çıkıyor karşımıza. Aslan ama bin şahit ister aslan demeye. Bildiğin kedi bu, nasıl da uyuyor ağacın dalında sere serpe.

Bu arada Tanzanya'ya geldiğimizden beri her yerde gördüğümüz Masailerin parkta olmadığı çekiyor dikkatimi. Meğerse parka girmeleri yasakmış. Sadece onlar değil tabi, yaya olarak hiç kimse Serengeti Milli parkına giremiyormuş. Parkta yaya olarak görülmeniz avlanmak için orada olduğunuz anlamına geliyormuş ve park görevlileri sorgulamadan sizi vurma hakkına sahipmiş . Zaten safari boyunca da Jeff araçlardan inmemize izin vermedi.



Bunlarda arabaların sesini duyunca yuvalarından dışarı fırlayıp merakla bizi süzen çakallar.

 
Serengeti'de altı buçuktan sonra safari yapmak yasakmış. O yüzden de Jeff bizi bir an önce kampa yetiştirmeye çalışıyor. Tam da bu sırada Zürafalar çıkıyor yolumuza. Jeff onların geçmesini beklemeyince telaşla kaçışıyorlar önümüzden. 



SERENGETİ'DE NEREDE KALINIR?
Serengeti'nin içindeki Katikati Kampa geldiğimizde gün neredeyse batmak üzere. Bu kampın etrafında vahşi hayvanların kampa girmesini önlemek için teller olduğunu hatta gece o tellere düşük miktarda elektrik bile verildiğini duymuştum. Ama bizim kampın etrafında hiç bir şey yok. Sorunca öğreniyorum ki bir süre önce kaldırılmış o teller. 

Ben kamp çadır deyince sizin aklınıza ne geldi bilmiyorum ama aslında dün gece kaldığımız lodgedan fazlası var eksiği yok bu çadırların. Çadırımızda kendi banyo tuvaletimiz sıcak suyumuz elektriğimiz bile var. Tek sorun vahşi hayvanlarla dolu bir düzlükte çadırda kalacak olmamız. Bir de görevliler çadırınızın dışına tek başınıza çıkmayın, kamp ateşinin yanına yada restorana gelirken kapınızın önündeki feneri sallayın biz gelip sizi alırız deyince korkmadım desem yalan olur.


Katikati kamptan Serengeti de 9 tane varmış. Bunların hepside aynı şirkete aitmiş. Biz en son kurulan 9. da kaldık. Doğal hayatı korumak ve hayvanların İnsan kokusuna alışmaması için bu çadırlar her üç ayda bir yer değiştirmek zorundaymış. Öyle diyor kampın işletme müdürü Joseph.


Çadır deyince insan beklentisini düşük tutuyor ama burada yediğimiz yemekler dün akşam otelde yediğimizden daha çok lezzetliydi. Üstelik sadece alkollü içecekler ekstraydı.Yemeğin ardından kamp ateşinin başına geçiyoruz. Dolunay, kamp atesi, yıldızlarla dolu gökyüzü huzurla dolduruyor insanın içini . Kayan bir iki yıldız bile görüyoruz ama her zamanki gibi kayan yıldızı görmenin sevinci bana dilek tutmayı unutturuyor yine.

Biz ateşin başındayken uzaktan hayvan sesleri geliyor. ''Hiç yırtıcı hayvan gelir mi kampa'' diye soruyorum çalışanlara. ''Korkmayın'' diyor çalışanlar ''onlar ışığa gelmez, hem biz de buradayız zaten''. Haydi bakalım adrenalini yükse bir gece olacak gibi.

Afrika için oldukça serin bir gece, çadırın dışından gelen hayvan sesleri önce biraz ürkütüyor ama sonunda günün yorgunluğuyla yenik düşüyorum uykuya. Yarın yine vahşi hayvanların peşinde uzun bir gün bekliyor bizi.

Alper Seyrek ve Şenol Ayyıldız'a fotoğraf desteklerinden dolayı teşekkürler...

2 yorum: