26 Kasım 2015 Perşembe

Malta Marsaxalokk - 30 Ağustos 2015 - 3. Gün

Ev sahibimiz Monica ve yolculuk öncesi okuduğum yazılarda Marsaxalokk'a pazar günü gidin diyordu. Biz de öyle yaptık, Malta'da ilk pazarımızı balıkçı kasabası Marsaxalokk'a ayırdık. Pazar günü burada yerel ürünlerin de satıldığı bir balık pazarı kuruluyormuş. Pazar öğleye kadar olduğu için sabah erkenden kahvaltımızı edip Saint Julian's'dan önce Valetta'ya, oradan da 81 numaralı otobüsle (85'te gidiyor) Marsaxalokk'a vardık. Saint Julian's'dan Marsaxalokk yaklaşık bir buçuk saat sürüyor. 


Marsaxalokk Malta'nın balıkçı kasabası. Ben kasaba diyorum ama şehir de olabilir. Zaten ülkenin tamamı bir şehir kadar olduğu için Malta'da bu kavram biraz kafa karıştırıyor.

Normalde otobüsler sahile kadar iniyormuş ama pazar kurulu olduğu için şoför bizi sahile varmadan üst sokaklardan birinde indirdi. Meğer otobüsteki herkes bizim gibi Marsaxlokk'u gezmeye gelen turistlermiş. Kalabalığı takip edince pazar yerini bulmamız hiç de zor olmadı.


Malta'da şu ana kadar gördüğüm şehirlerde olduğu gibi Marsaxalokk'ta da evler yine çoğunlukla Malta'nın sarı taşlarından yapılmış. Meydanda büyük bir kilise var. Daha önce de söylemiştim Malta halkı oldukça dindar. 400 bin kişilik Malta'da toplam 365 kilise varmış. Ama bunların kaç tanesi Marsaxalokk'ta bilmiyorum. 

Marsaxlokk pazarı sahil boyunca kurulmuş. Ama gözlerim pazardan önce denizdeki Luzzu'lara takılıyor. Luzzu'lar Malta'nın meşhur kayıkları. 

Malta'daki evlerin kapıları panjurları gibi onlar da renga renk. Güneşin tepede oluşu ve çok profösyenel olmayan bir makine ile çekiyor olmamdan dolayı çok iyi fotoğraflayamamış olsam da, o kadar şirinler ki insanın her birini tek tek çekesi geliyor.  

Luzzu'ların uç kısmında birer çift göz var. Bu gözler Mısır tanrılarından Osiris'in gözleriymiş. Balıkçıları denizdeki kötülüklerden koruduğuna inanıyorlarmış. Bizdeki nazar boncuğu gibi yani.  

 Marsaxalokk pazarına  yerine gelince burada Maltalı balıkçıların bu sabah denizden çıkardığı balıklar, ahtapotlar, karidesler, Malta'ya özgü hediyelikler, danteller, kurabiyeler, bisküviler, peynirler, sebze, meyve ne ararsanız var. Balık pazarı biraz kokuyor ama her şey çok taze görünüyor. Bizde oldukça pahalı olan karides ahtapot gayet uygun fiyata. Evde yemek pişiriyor olsak kesin bir şeyler alırdık.


Marsaxalok'ta sahil boyunca balık ve İtalyan lokantaları, cafeler yer alıyor. Pazar sebebiyle olsa gerek hepsi kalabalık. Menüler ve fiyatlar birbirine çok yakın tabi hangisinde sunum daha iyi bilemiyorum.  
Biz yer bulduğumuz Ta Frenc diye bir restauranta oturduk. 3 çeşit balıktan oluşan bir menü söyledik 15 Euro civarı bir rakam ödedik. Malta'ya özgü bir balık olan Lampuki'yi de burada deneyebilirsiniz. Menü olarak 10-15 Euro civarı, bizim Palamuda benziyor. Tabi daha farklı seçenekler de var, bütçenize göre istediğinizi seçebilirsiniz.

Karnımızı doyurup üstüne kahvemizi de içtikten sonra (Türk Kahvesi değil tabi, her ne kadar yerini tutmasa da onun niyetine expresso) sıra denize geliyor. Marsaxlokk'ta hem kum plajdan hem de St. Peter Pool dedikleri kayaların arasına doğanın kendiliğinden oluşturduğu yerden denize girmek mümkün. 


Plaja nasıl gideriz deyince Kum Plaj için pazar yerinden sola doğru 15 dakika, St. Peter Pool için de 45 dakika kadar, hatta belki biraz daha fazla yürümeniz gerek yada taksi ile gideceksiniz diyorlar. Meydandaki taksiler St. Peter Pool'a tek yön için 20 Euro istiyor. Ama meydandaki kiliseden pazarı sağ tarafınıza alıp yürüdünüz mü pazar bittikten sonra sağ tarafınızda Hunter Tower diye bir restaurant göreceksiniz. Oradaki taksiciler St.Peter Pool'a 10 Euro'ya götürüyorlar. 
Yok ben 10 Euro'da vermek istemiyorum diyorsanız Hunter Tower'ı geçtiniz yol ''T'' olunca sağ tarafa döndünüz işte orası kum plaj. Önünde tur otobüsleri olduğu için giderken görmemiştik. Biz buralara kadar geldik görmeden dönmeyelim diye Hunter Tower'ın yanındaki taksilerle St. Peter Pool'a gittik. 

Bu arada St. Peter Pool'a gitmek için bir alternatif de pazarcılarmış. Kahve içmek için oturduğumuz Ristorante Dell Arte'nin şefinin yönlendirmesiyle önce onlara gittik. Pazarın toplanma saati olduğunu için götüremeyeceklerini söyleyip bizi Hunter Tower'ın oradaki taksicilere onlar yönlendirdi. Aklınızda bulunsun pazarın hemen köşesinde şekerleme satan bir hanım var onun eşi 15 Euro'ya götürüp getiriyormuş. Bir de giderken taksi ile gittiniz dönüşte kendiniz gelebilirsiniz. Sizi götüren taksiciye dönüşteki kestirme yolu sorun. Tabi insafına kalmış söyler mi bilmem ama bize o yolu bizi götüren taksici gösterdi. Dönüşte beni aramanıza gerek yok, buradan 10-15 dakikada inersiniz dedi. Gerçekten de öyleymiş.


St.Peter Pool'a gelince kayaların arasında, doğanın oluşturduğu kocaman bir havuz. Suyun rengi ise muhteşem. Ama gel gör ki bizim gibi ününü duyan çok olduğu için tabir yerindeyse iğne atsan yere düşmüyor. Hafta içi nasıl bilmiyorum ama pazar günü çok kalabalıktı.
Burada bir kaya gölgesi bulduysanız ne ala, yoksa güneşin altındasınız demektir. Bizim şansımız yaver gitti tam biz vardığımız sırada kalabalık bir grup kalkınca kaya gölgesi bize kaldı. Ama durum yandaki gibi.
Peki bu güzel denizde keyifle yüzebildim mi? Tabiki hayır. Çünkü kayaların üzerinden mütemadiyen birileri tepenizden denize atlıyor. O sosyal medyadaki boş fotoğraflar ne zaman çekilmiş merak ediyorum. Belki hafta içidir diye ben size Marsaxolkk'a pazar yerine hafta içi gitmenizi tavsiye edeceğim. Nasıl olsa turist olarak gittiğiniz için balık almayacaksınız. Kurabiyeler konusunda bir şey diyemem ama hediyelikler de her yerde bolca var zaten. Hafta içi çıkın önce St. Peter Pool'a gidin keyfinizce yüzüp tadını çıkartın sonra da akşam üzeri Marsaxalokk'a gelin sahildeki lokantalardan birine oturun balığınızı yiyin sonra da otelinize dönün. Ama otobüsle dönecekseniz Malta'da son otobüs 22.40'da plan yaparken bunu unutmayın.

Yarın için sırada sessiz şehir Mdina var.


11 Kasım 2015 Çarşamba

Valetta - 29 Ağustos 2015 2. Gün



Malta'da 2. gününüzü Valetta'ya ayırdık. Tatil uzun olunca insan gezmekte pek acele etmiyor. Evden çık Valetta'ya var diyene kadar öğle oldu bile. Saint Julian's'dan Valetta otobüs ile yaklaşık 40 dakika sürüyor. Silema'dan deniz taksilerle de ulaşım mümkün. Biz kullanmadık ama 5 dakika sürüyormuş.


Valetta Malta'nın başkenti, aynı zamanda ulaşım merkezi gibi. Ülkede gideceğiniz hemen hemen her  yere gitmek için önce Valetta otobüs garajına gitmeniz gerekiyor. Valetta öyle çok büyük bir şehir değil ama keyifle gezmek istiyorsanız bir tam gününüzü buraya ayırmalısınız. Biz biraz geç geldiğimiz için şehri gezmek için bir kez daha gitmemiz gerekti. Valetta adını Osmanlı kuşatmasını geri çeviren Malta Şövalyelerinin büyük üstadı Jean de Valette'den alıyormuş.



Yarımada üzerinde yer alan Başkent Valetta, Unesco dünya mirası listesinde olan bir liman kenti. Bir tarafında Büyük Liman diğer tarafında Marsamxett Limanın yer alıyor. Bu limanların her ikisi de doğal liman. Tarih boyunca bir çok savaşa kuşatmaya şahit olmuş bu limanlar.

Şehir sanki etrafı surlarla çevrili  bir müze kent gibi. Sarı taştan evler, renga renk kapılar panjurlar, cumbalı balkonlar nereye bakacağını şaşırıyor insan. Valetta barok mimarinin güzel bir örneği. Rebublic Street yani Cumhuriyet Caddesi Valetta'nın ana Caddesi. Cafeler, restaurantlar mağazalar, müzelerin çoğu hep bu cadde üzerinde yer alıyor.


Valetta Cumhuriyet Caddesine paralel ve dikey kesen ızgara şeklinde sokaklardan oluşuyor. Cadde boyunca yürürken bazen sağınızda bazen solunuzda denizi görebiliyorsunuz.

Cumhuriyet caddesine girer girmez hemen kulağımıza gelen müziğin izini sürmeye başlıyoruz. Sesler açık hava tiyatrosundan geliyor. Akşam Il Vilo (belki ünlüler ama ben bilmiyorum) diye bir grubun konseri varmış canlı prova yapıyorlar. Açık Hava Tiyatrosu bir zamanlar Valetta'nın opera binası imiş. 2. Dünya Savaşında bombalanmış. Bugünkü tiyatro opera binasının kalıntıları üzerine inşa edilmiş.






Valetta'da ikinci durağımız sıcağında etkisiyle dondurmacı Amorino oluyor. Çeşit çeşit meyvelerden yapılan dondurmaların sunumu da lezzeti kadar hoş. Külahta dondurma istediniz mi size dondurmadan yapılmış bir gül uzatıyorlar.



Cadde boyunca ilerlerken yol üzerinde İngiliz döneminin izleri kırmızı telefon kulübeleri ve posta kutuları çekiyor dikkatimi. Sokaklar çok güzel ama hava çok sıcak olduğu için şehri gezmeye kapalı mekanlardan başlamaya karar veriyoruz. İlk sıraya da St. Jhon's Katedrali'ni koyuyoruz ama gel gör ki cumartesi olduğu için katedral 12.00'ye kadar ziyaretçi kabul ediyormuş. Cumartesi Valetta'ya gidecek olursanız aklınızda bulunsun.

Ziyaret edeceğimiz ikinci adres Grand Master's Palace yani Büyük Üstatlar Sarayı. Burası şövalyelerin ikametgahı imiş.

Şövalyeler burada yetiştirilirmiş. O da  Cumhuriyet Caddesi üzerinde yer alıyor. 1571 yılında Saint Jean Şövalyeleri için yapılan saray neredeyse 350 yıldır Malta'nın idari binası olarak kullanılıyormuş. Saray iki bölümden oluşuyor silahların sergilendiği Armoury ve yaşam alanı olarak kullanılan Palace State Room. İsterseniz ikisini birlikte, isterseniz ayrı ayrı gezebiliyorsunuz. İkisini birlikte gezmek isterseniz giriş 12 Euro. Biz sadece Armoury bölümünü gezdik ama aslında yaşam alanını da gezmemiz gerekiyormuş. Armoury bölümünde şövalyelerin kullandığı silahlar, zırhlar sergileniyor.


İnsan gezerken çok etkileniyor. Kendimi bir ara o zırhların içinde düşündüm içim daraldı. Sadece başlığın ağırlığı 1.5 - 2.0 kiloymuş  zırhın tamamı kaç kilodur hayal edemiyorum bile. Bırak savaşmayı, insan bu kadar ağırlıkla nasıl yürürü ki.


Büyük Üstatlar Sarayı'ndan sonra Valetta sokaklarında dolaşmaya başlıyoruz. Valetta çok düzenli bir şehir. Geniş caddeler dar sokaklarla kesişiyor. Sokaklarda genellikle turistler var. Evlerin kapıları panjurları çoğunlukla kapalı, hangisinde yaşam var hangisinde yok anlayamıyor insan.

Cumhuriyet Caddesi trafiğe kapalı caddeden dümdüz inince St. Elmo Kalesi çıkıyor karşımıza. Marsamxett Limanı ve Büyük Liman'ı birbirinden ayıran bu kale iki limanı da kontrol altında tutmak için yapılmış zamanında. Hava çok sıcak olduğu için biz kaleyi gezmeyip kendimizi Aşağı Baraka Bahçeleri'ne attık.


Bahçe deyince aklınıza öyle büyük bir bahçe gelmesin 500 metre ya var ya yok ama Büyük Liman'a bakan bu bahçenin muhteşem bir manzarası var. Benim baraka bahçelerinden görülen bu anıtın ne olduğunu merak ederseniz  Seige Bell War Memorial imiş. Osmanlı Kuşatması ve ikinci dünya savaşında ölenlerin anısına yapılmış.


Aşağı Baraka bahçelerinden sonra istikamet Yukarı Baraka Bahçeleri. Serin olsun diye ara sokakları kullanıyoruz ama aslında her bir sokak ayrı bir güzel. Neyin fotoğrafını çekeceğini şaşırıyor insan. Maltada evler kadar kapı tokmakları da oldukça ilgi çekici. Çeşit çeşit figürlerden oluşan ve çoğu el yapımı olan bu tomaklar ev sahibinin kişiliğini yaşam şeklini yansıtırmış.


Bir ekonomi çalışanı olarak Yukarı Baraka Bahçelerinin girişindeki Malta Borsası'da gözümden kaçmadı. Hafta sonu olduğu için kapalı ama sanırım açık olsa içeri girip çekim yapmayı denerdim.




Geçmişi 1661'lere dek uzanan Yukarı Baraka Bahçeleri bizim Gezi Parkı'nın ancak yarısı kadar. Büyük Limana terası olan bu bahçenin de manzarası muhteşem. Üç şehir dedikler Vittoriosa, Senglea ve Cospicua en güzel buradan izleniyor.

Bahçenin alt katında bir dizi top sergileniyor her gün 12:00 ve 16:00 saatlerinde burada top atışı yapılıyormuş. Tesadüfen 16.00'da orada olduğumuz için bu töreni izleme şansımız oldu.



Burada biraz dinlenip kendimize bir Kinnie molası verdik.





Kinnie Malta'nın yerel içeceklerinden biri, gelmeden Malta'da tadılacaklar listesine eklemiştim. Maltalılar kolaya rakip olarak yapmışlar. İçerken ağıza portakal kabuğu aroması ve bir kaç baharat tadı geliyor. Biraz acımtırak, denmek için içilebilir. Soğuk olmak şartıyla tabi.

Valetta çok büyük bir şehir değil, şehrin tamamını bizim gibi yürüyerek gezebilirsiniz. Ama yok sıcağa dayanamam, fazla yürüyemiyorum derseniz bir de bu şirin elektrikli araçlar var onlarla da gezebilirsiniz. Şehir turu 25 Euro.


Valetta'da daha yazacağım bir hayli yer var ama onlar ikinci Valetta gezimize dahil olduğu için o günü anlatırken yazacağım. Sırada Malta'nın balıkçı kasabası Marsxalokk var.