23 Ekim 2015 Cuma

EYLÜL'DE MALTA 1. GÜN


Bizde daha çok ingilizce dil okulları ve şövalyeleriyle bilinse de, Avrupalı turistlerce tatil için sık tercih edilen bir destinasyon Malta. Biriken millerimle yılbaşından önce THY yollarından aldığım biletle İsveç'e mi gideyim, Danimarka'ya mı derken fotoğraflarını görünce Ağustos sonu Malta'ya gitmeye karar verdim.


Şövalyelerin adası kaleleri, surları, sarı taştan evleri, cumbalı balkonları, rengarenk kapıları, panjurları ve turkuaz rengi deniziyle daha gitmeden büyüledi beni.

Avrupa Birliği'nin en küçük ülkesi olan Malta jeopolitik konumu sebebiyle tarih boyunca bir çok kez el değiştirmiş. Ecdadımız Osmanlı bile defalarca kuşatmış adayı ama bir türlü alamamış. Yolunuz düşer de bir gün Malta'ya giderseniz göreceksiniz, tarihi anlatırken mutlaka Osmanlı kuşatmasını araya sıkıştırıp, vaktiyle herkesin korkulu rüyası olan Osmanlı Donanması'nı nasıl geri çevirdiklerini anlatıyorlar.

THY ve Air Malta İstanbul'dan Malta'ya her gün karşılıklı iki ortak sefer düzenliyor. Yaklaşık iki buçuk saatlik uçuşun ardından vardık Malta Luqa Havalimanı'na. Malta Hava Limanı oldukça küçük, gerçi ülkenin kendi ne kadar ki. İniş sırasında uçağın hem sağ hem de sol penceresinden denizi görebiliyorsunuz. 3 büyük 2 küçük adadan oluşan Maltan'nın yüz ölçümü sadece 316 Km2'ymiş. İstanbul'un yüz ölçümü 5461 Km2 varın artık siz kıyaslayın.

Havalimanından ulaşım için otobüs ve taksi seçeneği mevcut olduğunu Malta Rehberi'yazımda paylaşmıştım. X1, X2, X3 ve X4 numaralı otobüsleri kullanabilirsiniz. Bizi hava limanında ev sahibimiz Monica karşıladı. Monica 60-65 yaş civarı hoş bir hanım. 


Ağustos'un son bir kaç günü olmasına rağmen yüzümüze çarpan sıcak hava ve nem anında offf dedirdi. Meğer Maltayı ziyaret için en iyi zaman Mayıs ve Haziran aylarıymış. Temmuz Ağustos ayları sıcak oluyormuş ama Eylül'de nemin de etkisi ile sıcaklık Temmuz, Ağustos aylarından daha çok hissediliyormuş.

Malta da ilk dikkatimi çeken şey aşırı sıcağını saymazsak trafik oldu. Sadece 400 bin kişilik nüfusu olduğunu düşününce trafik oldukça yoğun. Diğer Avrupa ülkelerinde gördüğümün aksine sürücüler kurallara pek uymuyor. Tıpkı bizdeki gibi çok sabırsızlar. Aramızdaki tek fark yayaya  her zaman değilse de genellikle yol veriyor olmaları. Ama biz bu duruma pek alışkın olmadığımız için bize mi yol veriyorlar emin olamadan bir türlü karşıdan karşıya geçemedik. Tabi trafiğin soldan akıyor olması da biraz kafamızı karıştırdı. 

Malata'da dil okulları olduğu için otelin yanı sıra konaklama için ev seçeneği de çok fazla. Bizim de konaklama için tercihimiz ev oldu.
 
Ev hem otelden daha ucuz oluyor hem de o ülke insanını yaşamını daha yakından tanıma şansınız oluyor. Daha önce homestay ile İngiltere ve İskoçya'da konaklamıştım AIRBNB ile ilk kez Malta'da konaklıyorum. Ev Malta'nın klasik sarı taşlarından yapılmış iki katlı ve oldukça geniş. İki katlı ama müstakil gibi her evin ayrı girişi var. Maltalılar bu tür evlere maisonette diyormuş.

Evde biraz nefeslendikten sonra ev sahibimiz Monica bize arabasıyla çevreyi gösterdi. Paceville nerede, Saint Julian's nerede, eve nasıl gidip geleceğiz, nerede denize girebiliriz, nerede yemek yiyebiliriz. Zaten biz daha gelmeden bizim için nereye hangi otobüsle gidebileceğimizi nereyi görmemiz gerektiğini listelemiş ondan da çıktı alıp elimize verdi, ki bu gezi boyunca çok işimize yaradı. İşte evde konaklıyor olmanın bir avantajı da bu, gönüllü rehberiniz oluyor.

Valizlerimizi boşaltıp biraz dinlendikten sonra hemen kendimizi Malta sokaklarına attık. Evden Malta'nın eğlence merkezi Paceville ve restoranların bulunduğu Saint Julian's yada diğer adı ile San Giuliano'a sadece 10 -15 dakika yürüme mesafesinde. Paceville'de denize girilebilecek bir de plaj var öğrenciler genellikle buradan denize giriyor. Burası otellere çok yakın olduğu için bize pek temiz görünmedi o yüzden Pembroke'taki Rocky Beach dedikleri kayalık plajdan denize girdik.

Plaj deyince gözünüzün önüne şezlonglar şemsiyeler gelmesin. Malta da o tür plaj çok nadir, ama güzel olan suya ulaşabildiğiniz her noktadan denize girebiliyor olmanız. Su o kadar güzel ki. Dalgalı deniz sevmeyen ben bile dalgaya aldırmadan saatlerce sudan çıkamadım.


Akşam üzeri denizden çıkarken biraz yürüyerek Paceville ve Saint Julian's'ı keşfe karar verdik. Tam barların ve gece kulüplerinin olduğu sokağı geçip evin yoluna koyulmuşken bandonun çaldığı müzik sesi geldi kulağımıza. Polisin de yolu kapattığını görünce ne oluyor bir bakalım dedik. 

                                     

Saint Julian's'da festival varmış bu hafta. Gündüz sokaklardaki bayrakları görüp merak etmiştim demek sebebi buymuş. Zaten Malta'da her zaman bir festival olurmuş. Bu hafta 2. St. John haftasıymış ve kutlamalar pazar akşamına kadar devam edecekmiş. 

Kutlama dahilinde iki ayrı bando takımı parçalar çalarak Saint Julian's'ın merkezinde buluştular. Onlar merkeze gelince havai fişek gösterisi başladı. Gerçi daha önce Londra ve St. Petersburg da izlediklerimle karşılaştırınca bu biraz bizim maç sonraki kutlamalarımız gibiydi. 
Plaj sonrası duş almamış olmanın ve ilk günün verdiği yorgunlukla saat 11 civarı eve dönerken sıcak hala etkisini hissettiriyordu. Hayatımda ilk kez Malta'da gece boyunca vantilatör açık uyudum. Yarın Başkent Valetta'yı ziyaret edeceğiz. (Devam edecek)
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder