1. Gün 31 Mayıs 2016: Köln’den Berlin’e Ryanair’ın 26 Euro’ya gidiş dönüş biletlerini görünce 15 günlük Almanya seyahatimin 3 gününü uzun süredir görmek istediğim bu şehre ayırmaya karar verdim. Hemen biletimi alıp kendime konaklayacak yer bakmaya başladım. Önce bir otelden rezervasyon yaptım ama Airbnb’den daha merkezi ve daha uygun bir yer bulunca burada konaklamaya karar verdim. Avrupa'da Ryanair ile çok ucuza seyahat etmeniz mümkün, ancak bir kaç püf noktası var onu daha sonra yazcağım.
31 Mayıs sabahı yaklaşık 50 dakikalık uçuşun arıdından işte Berlindeyim. Havalimanından merkeze otobüs yada trenle ulaşmak mümkün. Havalimanından çıkmadan timetabledan kalkış saatlerini kontrol edebilirsiniz. Hatta uçuş saatinize göre gideceğiniz yere nasıl ulaşabileceğinizi www.bahn.de adresinden uçuşunuzdan önce bile planlayabiliyorsunuz. Sitenin ingilizce dil seçeneği de mevcut. Ben merkeze ulaşım için daha hızlı olacağını düşündüğümden treni tercih ettim. Havalimanından çıkıp sola baktınız mı istasyonu görüyorsunuz. Biletler tek yön 3.30 Euro ben kendime ABC bölgelerini (havalimanından merkeze kadar olan bölgeler) kapsayan 7.60 Euro’ya günlük bilet aldım. Aynı biletle şehirdeki bütün ulaşım araçlarını kullanabiliyorsunuz. Bu arada Almanya’da bilet alacağınız biletmatiklerde (onlar ne diyor hiç sormak aklıma gelmedi bu benim deyişim) Türkçe dil seçeneği de var. Günlük biletimi alıp tam S9’un kapısına gelmiştim ki tren haraket etti ve bir sonraki sefer ne yazık ki 20 dakika sonra. Neyse ki 5 dakika sonra kalkacak olan RB14 varmış. Hatta bu daha bile iyi oldu S9 ile Alexanderplatz’a gitmek için Ostkreuz durağında aktarma yapmam gerekiyordu. RB14 doğruca Alexanderplatz’a gidiyor hem de aktarmasız ve expres olarak. Arada 20 dakikadan daha az zaman varsa RB yada RE leri kullanmanızı tavsiye ediyorum bunlar expres gidiyor ve 20 dakika sürüyor S9’la Aexanderplatz’a varmanız 35-40 dakikayı geçiyormuş.
Alexanderplatz için Berlin’in merkezi demek mümkün. Burası Berlin’e gelen bütün turistlerin uğrak noktası. Siz gitmek istemeseniz bile yolunuz bir şekilde buraya düşer sanırım. Çünkü şehirde görülecek pek çok yer ya bu civarda, yada burada geçerek gidiyorsunuz. Zaten konaklama fiyatlarına baktığınızda bu bölgeye yakın olan yerlerin daha pahalı olduğunu göreceksiniz.
Alexanderplatz’da istasyondan çıkar çıkmaz Berlin’in simgelerinde TV kulesi karşılıyor beni. Hemen Berlin’e tepeden bakma cazibesine kapılıyorum ama elimde sırt çantamla çıkmaktan vazgeçip daha sonraya erteliyorum.
Şöyle yakındaki soklakları dolaşayım bakayım ne var ne yok derken tarihi Rathous binası çıkıyor karşıma. Kapısında bugün sadece özel davetliler ziyaret edebilir diyor. Yani burası da sonra görülecekler listesine eklendi.
Berlin şu ana kadar gördüğüm Alman şehirlerinin aksine biraz daha dikey yapılaşmaya sahip bir şehir. Bizim İstanbul gibi her taraf inşaat sahası. Bu yönü ile ilk bakışta biraz beni hayal kırıklığına uğrattı dersem yalan olmaz. Her yer inşaat ama şehirde yeşil yine de bol tabi. Zaten Almanya ziyaret etmiş olduğum Avrupa ülkeleri içinde yeşili en bol olarak ile ilk sırada yer alıyor.
Taşıdığınız yükün ağırlığı onu ne kadar taşıdığınıza bağlıdır derler ya, aynen öyle başlarda hiç te ağır olmayan sırt çantam dolaştıkça bana daha ağır gelmeye başldı. Bunun üzerine aslında ev sahibim ile buluşmamıza daha vakit olmasına rağmen tramvaya atlayıp evin olduğu Klinikum - Friedrichsain bölgesine gittim. Burası daha çok ailelerin yaşadığı nezih bir bölge. Burada evi ararken Türkçe konuşan bir Almana bile rastladım. Çok Türk arkadaşı varmış onlardan Türkçe öğrenmiş.
Her neyse eve varıp çantamı bırakırken ev sahibimden şehir ile ilgili ip uçları aldım. Mandy'i daha önce Berlin Pass almamı önermişti ama basın kartım olduğu için ben gerek duymadım. Ama sizin bir gözden geçirmenizi tavsiye ederim. Berlin pass ile müzelerin bir kısmına ücretsiz, bir kısmına indirimli gezebiliyorsunuz ve ulaşım için de ücret ödemiyorsunuz.
Katedralden çıktığımda müzeler kapandığı için ben de hazır hava da güzelken Berlin'in simgelerinden Berlin Fernsehtrum yani TV Kulesine çıkıp Berlin’e kuşbakışı bakmaya karar verdim. Hackescher Markt’tan geçerek Alexander Platz’a doğru yola koyuldum. 368 Metre uzunluğundaki kuleyi Berlin’in bir çok yerinden görebiliyorsunuz. Kuleye çıkış ücreti 13.50 Euro. Seyir tersasının yerden yüksekliği yaklaşık 204 metre ve bu yüksekliğe asansörle 40 saniyede çıkıyorsunuz. Kuleden Berlin’e bir camın arkasından bakıyor olsanız da bence görmeye değer. Seyir terasında sadece içecek seçeneği mevcut ama üst kattaki döner kulede yemek seçeneğiniz de var. Döner restourant 30 dakikada bir tam tur atıyormuş. Almanya’da hava bu mevsimde geç karardığı için hala bir yerleri görmek için vakitim var istikamet Brandenburg Kapısı.
Brendenbur Kapısına gitmek için istasyonun arka tarafından Karl-Liebknecht caddesinden Zoological Garden istikametine giden 100 yada 200 nolu otobüsü kullanabilirsiniz. Ben 200 nolu olana binmiştim Friedrichstrabe durağında inip yürüdüm, ama 100 nolu otobüse binerseniz hiç yürümenize gerek kalmıyor. İşte Berlin denince aklıma gelen fotoğraf budur. Gün batımında gelmek ise çok şahane oldu, ışık muteşem görünüyor. Bir de fotografım flu çekilmese çok daha iyi olacakmiş ama sağlık olsun, tek derdimiz bu olsun 😃 Bir zamanlar Berlin’i doğu ve batı diye ikiye ayıran Brandenburg Kapısı (Almanlar Brandenburger Tor diyor) bugün birliği temsil ediyor. Geçmişi 1788’e dek uzanan kapının üzerinde atlı araba ise tanrı ve kahramanların arabasını temsil eden Quadriga imiş. Gezi 3 gün bu daha 1. gün devamı var yani 😉