18 Temmuz 2013 Perşembe

GÜNEYDOĞU 2. GÜN HARRAN - NEMRUT

Bugün Güneydoğu gezimizin 2. günü sabah erkenden start alıyoruz. Kahvaltıda bazı arkadaşların eksikliği dikkatimi çekiyor. Herhalde uykuyu kahvaltıya tercih ettiler diyorum. Ama işin aslı minibüsümüze binince ortaya çıkıyor. 



Meğer bu arkadaşlar organize olup ciğer dürüm ve bal - kaymak ile kahvaltı etmeye gitmişler. Üstüne bir de katmer yemişler. Hani gönül koymadık değil ama sabah sabah yiyebilir miydim bilemiyorum. Ama sizin aklınızda bulunsun, otel kahvaltısı dışında böyle bir kahvaltı seçeneğiniz daha var Urfa'da.  Aslında Güney Doğu'da demek daha doğru olacak sanırım.






M.Ö 5000'li yıllara uzanıyor Urfa'nın tarihi camiler, hanlar,  hamamlar, eski evler, çarşılar, köprüler... Ancak bugün bizim ilk durağımız geçmişte ilk islam üniversitesinin yer aldığı, binlerce yıllık kültür birikimine sahip Harran. Harran'da ilk durağımız Anadolu'da  bulunan en eski İslam eseri, Harran Ulu Cami diğer adıyla Cennet Cami.


 
M.S 744-50 yılları arasında son Emevi Halifesi II. Mervan tarafından yaptırılmış  Harran Ulu Cami. Döneminin en zengin taş işçiliğiyle yapılan cami görenleri hayran bırakırmış. Öyle ki görenleri güzelliğiyle büyülediği için gezginler Firdevs dermiş camiye.  Bugün ise camiden günümüze kalan, 33 metrelik minaresinin büyük bir kısmı, doğu cephesi, mihrabın ve şadırvanın bir bölümü.









Camiden ayrılıp yürüyerek karşıda görünen, Harran'la birlikte kafamda özdeştirdiğim oval kubbeli tarihi
M.Ö 6000'lere ulaşan, Harran Evlerine gidiyoruz.Buradaki evlerin kubbeleri tuğla ile örülüp dıştan balçık ile sıvanmış. Böylece kışları sıcak yazları serin oluyormuş.






Evlerden konuk evi denen yani  turizme açık olana giriyoruz. Evin odalarını dolaşırken yöresel kıyafetlerle dolu odaya gelince deneyebilirsiniz diyor ev sahibi. O andan itibaren herkes birer Urfa'lı oluyor artık. Ev sahibimiz başımızdaki puşilerin bağlanışını beğenmiyor ''gelin ben bağlıyayım sizin başınızı'' derken bir taraftan da gülüyor. Baş bağlamak buralarda evlilikle eş anlama geliyor çünkü. Başlık parası olarak da
200 - 300 Bin TL teklif ediyor.






Haziran başı ama hava oldukça sıcak serinlemek için bir şeyler içip yeniden düşüyoruz yollara. Bu kez durağımız Fırat Nehri üzerindeki barajların en büyüğü Atatürk Barajı. İnsan eliyle koca bir göl yaratılmış burada tam 817 Km. Atatürk Barajı, Türkiye hidroelektrik santrallerinde üretilen elektriğin % 20'sini tek başına karşılayabilecek kapasitede. Barajın 8 tribünün buradan küçük gibi görünse de aslında içinden koca koca kamyonların geçebileceği büyüklükteymiş.



 


Atatürk Barajı'nın yapay denizini, boy vermiş buğday başaklarını, fıstık ağaçlarını seyre dalıyoruz Adıyaman yolu boyunca. Arada minik fotoğraf molaları da veriyoruz tabi.






Şehre geldiğimizde vakit öğleyi çoktan geçmiş. Hemen kebapçıya atıyoruz kendimizi. Önce ayran çorbaları içiliyor ardından Dövmeç Kebabına geliyor sıra. Közlenmiş patlıcan, biber ve domatesle salata hazırlanıyor, bir tabağa yayılıyor ve üzerinde Adana Kebabı ile servis ediliyor, işte size Dövmeç Kebabı. O kadar acıkmışım ki fotoğraf çekmek bile aklıma gelmemiş. Kebaptan sonra sırada bol fıstıklı künefe var. Künefeyi de son anda fotoğraflamışım görüldüğü üzere. Artık Nemrut'a tırmanmak için enerji tam.


Bizim minibüsümüz dağa çıkamayacağı için araç değiştiriyoruz ancak araçlar küçük olduğu için grup ikiye bölünüyor.   


 


Nemrut yolu üzerinde görülecek çok yer var daha. İşte Karakuş Tümülüsü. Nemrut Dağı Milli Parkı’nın güneybatısında bulunan Karakuş Tümülüsü, Kommagene Kralı II. Mithridates'in annesi İsas ve kız kardeşlerine yaptırdığı bir anıt mezar aslında. MÖ.I.yüzyılın sonlarında 21 metre yüksekliğinde taşların yığılması ile oluşturulmuş. 










Anıtın yapıldığı dönemde Doğu, batı ve güney yönlerde dörder sütun varmış. Günümüze doğuda iki, batıda ve güneyde birer sütun kalmış. Güneydeki sütun üzerinde Kartal, doğudaki sütunlar üzerinde Aslan ve Boğa, batıdaki sütun üzerinde ise Kral 2. Mithridates’in kız kardeşi Laodike ile tokalaşması yer alıyormuş. Muş diyorum çünkü biz bulunduğumuz yer itibarı ile tümülüse adını veren kartal başlı sütunu görebildik. ancak.




 
Nemrut'a doğru yol alırken bu kez Cendere Köprüsü çıkıyor karşımıza. Cendere çayı üzerinde muhteşem bir kanyonun ağzında yer alan köprü, dünyanın hâlen kullanılmakta olan en eski köprülerinden biri. Köprü artık araç trafiğine kapalı ancak 1997 yılına kadar 5 tona kadar araç geçebiliyormuş.  

Roma İmparatoru Septimius Severus (193-211), karısı ve oğulları adına yaptırılmış köprü. Bu sebeple o dönemde Septimius Severus köprüsü olarak bilinirmiş.








Biz köprüde fotoğraf çekerken rehberimiz köprünün her iki ucunda yer alan korint sütunların hikayesini anlatıyor. Köprü inşa edilirken Kahta tarafında Septimius Severus ve eşine, Sincik tarafında ise oğulları Carakalla ile Geta adına toplam 4 sütun yapılmış. Ancak taht yüzünden yaşanan kardeş kavgası sonucu Caracalla kardeşi Geta’ya öldürmüş ve kardeşine ait her şeyi yerle bir ederken ona ait olan sütunu da yıkmış. Yani iktidarın olduğu her yerde hırs varmış ilk çağlardan beri.



Rehberimizi dinledikten sonra köprünün karşı kıyısına geçiyoruz. Buradan kendime ve arkadaşlarıma minik nemrut heykelleri alıyorum birde dünden menengiç kahvesinin tadı damağımda. Kafe sahibi bizde de var deyince duble olsun o zaman diyorum. Ama yok olmamış Gümrük Han'dakinin tadı bir başka. Bana sorarsanız siz burada soğuk birşeyler için sadece.



Sırada Romalılar tarafından yapılan ve daha sonra Memlükler tarafından restore edilen Şeytan Köprüsü var. Burada da kısa bir fotoğraf molası kadar vaktimiz var. Yine manzaranın muhteşem olduğunu söylememe gerek bile yok. 






 



Sonraki durak Kommagene Kralığının yazlık başkenti Arsemia. İşte Kommagene kralı Antiochos ve güç tanrısı Herakles'in tokalaşmasının sahne ediliği yaklaşık 10 tonluk taş kabartma. Ve onun önünde duran Anadolu’nun bilinen en büyük Grekçe yazıtı, yıllara şahitlik ederek zamana meydan okuyor sanki. Haa bu kabartmayı böyle görüpte eee demeyin. Bir kayanın tepesinde aslında.  


Yazıtın hemen yanında başlayan 158 m. derine inen bir tünel. Batısında benzer bir kaya dehlizi daha, indikçe serin hava yüzüne vuruyor insanın. Biz tam bu büyüleyici yerin havasına girerken '' haydi '' diyor rehberimiz ''acele etmezseniz gün batımını kaçıracağız''. Telaşla iniyoruz tepeden.




 




Ve işte bugünün son durağı tanrıların dağı Nemrut'un eteklerindeyiz artık. Gelmeden duyduklarımdan olsa gerek gözümde büyütmüşüm tırmanmayı. Ama çok kolay oldu çıkmak. Hatta gurup içinde zirveye ulaşan ilklerdenim. Ancak kendinize güvenemiyorsanız yada tırmanmanızı engelleyen herhangi bir sağlık sorununuz varsa, tepeye  eşeklerle de çıkmanız mümkün.



Araya sıkıştırmadan geçemiycem, dağa tırmanırken uğur böcekleri dikkatimi çekiyor etrafta. Yükseldikçe daha çok çıkıyorlar karşıma. Sonra dağcı arkadaşlardan öğreniyorum ki, sebebi nedir bilinmez
ama her zirvede bolca bulunurmuş
uğur böcekleri.









İşte 2150 metrede dünyanın 8. harikasında Nemrut'ta tanrıların dağındayım. Burası aynı zamanda UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer alıyor. İlk tapınağın doğu terası karşılıyor bizi ve işte Kommagene'nin en görkemli kralı I.Antiochos, Tanrıça Thyce, Zeus, Herakles, Apollon. 10 metreyi aşan yüksekliğiyle heybetli bir şekilde karşımda duruyorlar. Çok uzun süredir gelme planları yaptığım için burada olmak inanılmaz bir duygu benim için.




Tanrıların dağında gün doğumunun da, gün batımının da ayrı bir güzel olduğu söyleniyor. Biz geldiğimiz saat itibarı ile gün batımını izlemek üzere batı terasına geçiyoruz. Ve güneş süzülerek gidiyor dağların ardına. Hayal ettiğim kadar olmasa da Nemrut'ta 2000 yıllık tarihin içinde gün batımı izlemek hoş bir duygu. Güneş batınca hava serinlese de biz hazırlıklıyız. Hemen polarları rüzgarlıkları giyiyoruz. Ama gün doğumunun daha serin olduğu söyleniyor aklınızda bulunsun. Hatta bir arkadaşım Nemrutta gün doğumu izledikten zonra Zatürre olarak bunu bizzat tesbit etti.


MÖ.I. yüzyılda Mithridathes ataları olan Persleri, Makedonları ve bölgedeki diğer toplulukları bir araya getirerek kurar Kommagene Krallığını. Bölgede 200 yıl egemenlik süren krallık en parlak dönemini Kral I. Antiochos Dönemi’nde yaşar.

I. Antiochos  batılı Yunanlıların dini ile Doğulu Perslerin dinini birleştirerek yeni bir din kurmayı planlar. Böylece bir dünya dini yaratacak, Nemrut Dağı’nı onun merkezi yapacak ve bu dinin buradan tüm dünyaya yayılmasını sağlayacaktı. Kendisi de bu sayede tüm dünyaya hükmedecek ve ölümsüzlüğe kavuşacaktır. Antiochos Nemrut Dağı’nın en üst noktasına kendisi için görkemli bir anıt mezar, mezar odasının üzerine kırma taşlardan oluşan bir tümülüs ve tümülüsün üç tarafını çevreleyen kutsal alanlar inşa ettirir. Ancak Antiochos, yapımına başladığı görkemli kutsal alan ve mezar anıtını bitiremeden ölür, mezar anıtı da yarım kalır.

Antiochos tüm dünyaya hükmedememiş ancak yaptırdığı bu anıtla ölümsüzlüğü yakalamış tanrıların dağında.




Günü batırdıktan sonra iniyoruz tanrıların dağından. Otele döndüğümüzde saat neredeyse 10. Öyle yorulmuşuz ki yemeği zor yiyorum. Bir de üstüne Yücel otelden çıkış saati için 7.30 deyince havuz başı sefasını bırakıyorum orada hemen. Yarın yine gün uzun olacak. Diyarbakır, Batman yani Hasan Keyf ve Midyat var proğramda.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder